eştirmek

listen to the pronunciation of eştirmek
Турецкий язык - Английский Язык
to trot (a horse)
to make sb to dig up
make somebody to dig up
ride at a gallop
wife

My wife will be glad to see you, too. - Eşim de seni görmekten memnun olacak.

A good daughter will make a good wife. - İyi bir kız çocuğu, iyi bir eş yapacaktır.

peer
{i} partner

How did you meet your partner? - Eşinizle nasıl tanıştınız?

Pigeons stay with the same partner for life. - Güvercinler ömür boyu aynı eşle kalırlar.

match

He is a good match for me. - O, benim için iyi bir eştir.

The cushions on the sofa don't match those on the armchairs. - Kanepedeki minderler koltuklardakilerle eşleşmiyor.

husband

Tom's wife doesn't know Mary's husband. - Tom'un eşi Mary'nin eşini tanımıyor.

Tom knows Mary's husband. - Tom Mary'nin eşini tanıyor.

spouse

Does your spouse attend church with you? - Eşiniz sizinle birlikte kiliseye katılır mı?

One should respect one's spouse. - Bir insan eşine saygı göstermeli.

identical
{i} couple

Same-sex couples should be able to get married. - Eş cinsel çiftler evlenebilmeli.

The young couple was accompanied by a chaperone. - Genç çifte bir hastabakıcı tarafından eşlik edildi.

consort
counterpart
equal

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work. - Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

Everyone has the right of equal access to public service in his country. - Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.

{s} matching

Tom and Mary got matching tattoos. - Tom ve Mary'nin eşleşen dövmeleri var.

Mary is very good at matching people. - Mary insanları eşleştirmekte çok iyidir.

woman

Do you see that woman? She's my wife. - Şu kadını görüyor musun? O benim eşim.

The politician was caught on camera kissing a woman who is not his wife. - Politikacı eşi olmayan bir kadını öperken kameraya yakalandı.

{i} Dutch
{i} pair

This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind. - Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.

The boys and girls paired off for the dance. - Erkekler ve kızlar dans için eşleştiler.

twin

My wife and I can't decide on names for the twins. - Eşim ve ben ikizler için isimler üzerinde karar veremiyoruz.

screw
equal to

He is not equal to his father. - O, babasına eşit değil.

The number pi is approximately equal to 3.14 or 22/7. Its symbol is π. - Pi sayısı, yaklaşık olarak 3,14 ya da 22/7'ye eşdeğerdir. Sembolü π'dir.

correspondent
{i} like

Her husband smokes like a chimney. - Eşi, bir baca gibi sigara içiyor.

When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it. - Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.

corresponding
compeer
helpmeet
equi

What is principle of equidistance? - Eşit uzaklık ilkesi nedir?

A is equivalent to B has the same meaning as A is true if and only if B is true. - A, B'ye eşittir önermesi, Eğer ve yalnızca eğer B doğruysa A doğrudur ile aynı anlama gelmektedir.

image
better half
ux
one's better half
feme
hubby
{i} lady

It's hard to be a woman. One must think like a man, act like a lady, look like a girl, and work like a horse. - Kadın olmak zordur. Erkek gibi düşünmeyi, hanımefendi gibi davranmayı, genç kız gibi görünmeyi ve de eşek gibi çalışmayı gerektirir.

My dream is to be the First Lady. - Hayalim devlet başkanının eşi olmak.

synonym

Eating good isn't synonymous for eating a lot. - İyi yemek, çok yemekle eş anlamlı değildir.

Vanity and pride are different things, though the words are often used synonymously. - Her ne kadar sıkça eş anlamlı olarak kullanılsalar da; kibir ve gurur farklı şeylerdir.

(Tıp) bigeminus
match, counterpart, peer, equal; partner; mate; (karı veya koca) spouse, consort; (cinsel birleşmede) screw
husband; wife; mate, spouse
fellow
identic
mate (of an animal)
mate

I wonder what materials the garment is made of. - Giyim eşyasının hangi malzemelerden yapıldığını merak ediyorum.

Where is the mate to this sock? - Bu çorabın eşi nerede?

old man

The old man is always accompanied by his grandson. - Yaşlı adama her zaman torunu eşlik eder.

The old man was accompanied by his grandchild. - Yaşlı adama torunu tarafından eşlik edildi.

companion

Pets offer us more than mere companionship. - Evcil hayvanlar sadece bize eşlik etmekten daha fazlasını sunar.

helpmate
doublet
spousal
similar
old woman

The old woman was accompanied by her grandchild. - Yaşlı kadına torunu tarafından eşlik edildi.

The old woman was accompanied by her granddaughter. - Yaşlı kadına kız torunu tarafından eşlik edildi.

prov. afterbirth, placenta
friend, companion
duplicate
iso

Languages are partially isomorphic. - Diller kısmen eşyapılıdır.

one of a pair, mate, fellow
coequal
partner (in a game)
old lady
placenta
match, equal, like, double, duplicate, counterpart
the missis
one of a pair
missis
double
equipollent
duo
comate
Турецкий язык - Турецкий язык
Eşmesini sağlamak
Atı hızlı sürmek, koşturmak
(Hukuk) REFİKA
partner
(Hukuk) REFİK
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika: "Kadın diye eşini bellemiş, dürüst, aile babası bir adamdır."- Z. Selimoğlu
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer
Birbirinin aynı olan veya birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri, benzer: "Çorabın öbür eşini yerden almak için sol ayağını uzatıyordun."- Ö. Seyfettin
Etene, son, meşime
Karı kocadan her biri, hayat arkadaşı, refik, refika
Etene. İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu
Bir çift oluşturan şeylerden her biri
Birlikte yaşayan dişi ve erkek hayvandan her biri
İkişer kişilik gruplarla oynanan oyunlarda, ortak oynayan iki kişiden her birinin öbürüne göre durumu
Arkadaş
Kuma, ortak
eştirme
Eştirmek işi
eştirmek
Избранное