If you want to discuss the situation, please let us know.
- Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.
The situation resulted in violence.
- Durum şiddetle sonuçlandı.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
It is difficult for me to handle the case.
- Durumla başa çıkmak benim için zor.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
The patient's condition changes from day to day.
- Hastanın durumu günden güne değişiyor.
The condition of the patient turned for the better.
- Hastanın durumu daha iyiye doğru yöneldi.
What's the status of my 2016 tax refund? - Benim 2016 vergi iadesi durumum nedir?.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
To all appearance his statement was true.
- Görünüşe göre onun durumu gerçekti.
He explained his position to me.
- O, durumunu bana açıkladı.
I'm not in a position to discuss that.
- Onu tartışacak durumda değilim.
His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
The common state of this matter is solid.
- Bu maddenin normal durumu katıdır.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
- Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
- Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
I love the way the air is so fresh and clean after it rains.
- Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.
We are groping for a way out of the present situation.
- Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
Your gums are in bad shape.
- Diş etleriniz kötü durumda.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
- Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Broken glass lay scattered all over the road.
- Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
Layla is tired of Fadil's infidelity.
- Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
Friends is a popular sitcom that first aired in the '90s.
- Friends ilk kez 90'larda yayınlanmış popüler bir durum komedisidir.
He never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında asla içmez.
I only wear a tie on special occasions.
- Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
Dan was worried about Linda's state of mind.
- Dan, Linda'nın ruhsal durumu hakkında endişeliydi.
My poor state of mind made me distraught.
- Berbat ruhsal durumum beni çıldırttı.
Please push this button at once in case of emergency.
- Acil durumda derhal bu düğmeye basınız.
What number should I call in case of an emergency?
- Acil durumda hangi numarayı aramalıyım?
The general situation is advantageous to us.
- Genel durum bizim için avantajlı.
The current situation is unsustainable.
- Mevcut durum sürdürülemezdir.
How do we deal with the current situation?
- Mevcut durumu nasıl ele alacağız?
He can't cope with difficult situations.
- Zor durumlarla başa çıkamıyor.
Without your help, I couldn't have gotten over that difficult situation.
- Yardımın olmadan o zor durumu atlatamazdım.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
Harshness should be avoided in those cases.
- Bu tür durumlarda, sertlikten kaçınılmalı.
In some cases, mastectomy is prophylactic surgery - a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
- Bazı durumlarda, meme ameliyatı koruyucu bir ameliyattır- meme kanseri riski yüksek olduğu düşünülenler tarafından alınan bir önlem.