dunkle Farben.
O her zaman koyu giysiler giyer.
- He always wears dark clothes.
Koyu kahverengi saçları vardı.
- He had dark brown hair.
Koyu renk giymeyi sever.
- She likes to wear dark colours.
Tom evinde koyu renklerden hoşlanmaz.
- Tom doesn't like dark colors in his home.
Eğer o çok mutluysa, romanları neden bu kadar kasvetli?
- If he's such a happy person, why are his novels so dark?
Karanlıkta loş bir ışık gördük.
- We saw a dim light in the darkness.
Hava karardı, ve daha da kötüsü, yolumuzu kaybettik.
- It grew dark, and what was worse, we lost our way.
Beth kötü erkek kardeşinden dolayı karanlıktan korkuyor.
- Beth is afraid of the dark because of her evil brother.
Mary her zaman uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adama kavuşmanın hayalini kurdu.
- Mary always dreamed of meeting a tall, dark, and handsome man.
Tom'un esmer bir cildi var.
- Tom has a dark complexion.
Onun gizli bir sırrı var.
- He has a dark secret.
Tom Mary'ye en gizli sırrını fısıldadı.
- Tom whispered his darkest secret to Mary.
That dark coat does not match her dark skin.
- Dieser dunkle Mantel passt nicht zu ihrer dunklen Haut.
Nearly all Japanese have dark hair.
- Fast alle Japaner haben dunkle Haare.