Sami's locks were still intact.
- Sami'nin kilitleri hala dokunulmamıştı.
Tom touched Mary's shoulder.
- Tom Mary'nin omzuna dokundu.
Have you ever touched a dolphin?
- Hiçbir yunusa dokundun mu?
Layla felt Sami's fingertips touching the back of her shoulder.
- Leyla, Sami'nin parmak uçlarının, omzunun arkasına dokunduğunu hissetti.
She touched me lightly on the nape of the neck with the tips of her fingers and it made me shudder.
- O bana parmak uçları ile ensemin üzerine hafifçe dokundu ve bu beni ürpertti.
When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them.
- Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.
Let go of my arm! I can't stand people touching me.
- Kolumu bırak! İnsanların bana dokunmasına katlanamıyorum.
The huge building seemed to touch the sky.
- Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.
Don't touch that pan! It's very hot.
- O tavaya dokunmayın! O çok sıcak.