Tom farklı olmak istiyor.
- Tom wants to be different.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Yasalar ABD'de eyaletten eyalete değişiklik göstermektedir.
- Laws differ from state to state in the United States.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Klas ve farklı olmak için Hawaii tişörtümü ve yeşil şortumu giymeyi tercih ettim, ama çabucak beyaz gömlek ve siyah pantolona alıştım.
- I preferred wearing my Hawaiian T-shirt and green shorts to be cool and different, but I quickly got used to the white shirt and black slacks.
Birbiri ardına değişik türde yiyecekler denedi.
- He tried different kinds of foods one after another.
İspanyolcada, değişiklikleri ve dönüşümleri göstermek için birçok farklı ifadeler vardır.
- In Spanish, there are many different expressions to indicate changes and transformations.
Ben başka herkesten o kadar farklı mıyım?
- Am I that much different from everyone else?
Bu farklı bir kelime mi yoksa aynı kelimenin başka bir hâli mi?
- Is this a different word or just another form of the same word?
Fark bu: o senden daha çok çalışıyor.
- The difference is this: he works harder than you.
Bugün ya da yarın gitmen pek fark yaratmayacak.
- It will not make much difference whether you go today or tomorrow.
Bu düşündüğümden farklı.
- This is different from what I thought.
Senin fikirlerin benimkinden farklı.
- Your ideas are different from mine.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
- Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
Sofra adabı ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- Table manners differ from country to country.
Senin fikrin onunkinden nasıl farklılık gösteriyor?
- How does your opinion differ from his?
Farklı şekilde tepki vermeliydim.
- I should've reacted differently.
Tom durumu daha farklı şekilde ele almalıydı.
- Tom should have handled the situation differently.
Senin yaptığından başka türlü yapardım.
- I would do it in a different way than you did.
Senin düşüncenle onunki arasında bir farklılık var mı?
- Is there any difference between your idea and hers?
Teoride, teori ve uygulama arasında farklılık yok. Ama uygulamada var.
- In theory, there is no difference between theory and practice. But, in practice, there is.
Bir İngiliz olarak, o, İngiliz ve Amerikan kullanımı arasındaki farklara özellikle duyarlı.
- As an Englishman, he is particularly sensitive to the differences between English and American usage.
Bir müzisyen seslerdeki küçük farkları anlayabilir.
- A musician can appreciate small differences in sounds.
İki oğlan arasında dikkat çekici farklılıklar vardı.
- Striking differences existed between the two boys.
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor.
- Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.
Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.
- You can get to her house in a variety of different ways.
Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi.
- Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.
Tom'u ilk kez gördüğümde, onun şimdiye kadar karşılaştığım diğer bir erkekten farklı olduğunu biliyordum.
- When I first laid eyes on Tom, I knew he was different from any other man I'd ever met.
Filler üç farklı türe ayrılır.
- Elephants are divided into three different species.
Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı.
- Tom and Mary left through different doors.
İnsanların farklılıklarının farkında olması gerekir, ama aynı zamanda onları yaygınlığını da kucaklamalılar.
- People need to be aware of their differences, but also embrace their commonness.
Bu iki ülke arasında önemli farklılıklar var.
- There are significant differences between those two countries.
Benim görüşüm onunkinden farklı.
- My opinion differs from his.
Benim fikrim seninkinden farklıdır.
- My opinion differs from yours.
There are three differences between these two pictures.
The line of the horizon was clear and hard against the sky, and in one particular quarter it showed black against a silvery climbing phosphorescence that grew and grew. At last, over the rim of the waiting earth the moon lifted with slow majesty till it swung clear of the horizon and rode off, free of moorings; and once more they began to see surfaces--meadows wide-spread, and quiet gardens, and the river itself from bank to bank, all softly disclosed, all washed clean of mystery and terror, all radiant again as by day, but with a difference that was tremendous.
In any case, poor black respondents living in high-poverty neighborhoods are most likely to view their neighborhood as a single block or block group and to use this definition consistently when asked about different neighborhood characteristics and activities.
Mona is different from Eloise.
Several different scientists all reached this conclusion at about the same time.
Recent research in the field of sociolinguistics and related fields has shown that women and men speak differently.
... destiny over what we install on our computers. Both sides want control, they just differ ...
... it is imaginable that living standards would differ by more than a factor of 100 from where ...