You have to work harder on your Japanese studies.
- Japonca derslerini daha sıkı çalışmak zorundasın.
After supper, he studies his lessons for three hours.
- Yemekten sonra, üç saat boyunca, o derslerini çalışır.
She takes singing and dancing lessons, not to mention swimming and tennis lessons.
- O, müzisyenlik ve dansçılık dersleri alıyor; yüzme ve tenis derslerini saymıyorum.
She began lessons in piano at age 6.
- O, 6 yaşında piyano derslerine başladı.
The lesson is science.
- Dersimiz fen ve teknoloji.
Don't speak in the middle of a lesson.
- Dersin ortasında konuşma.
You must not speak Japanese during the class.
- Ders esnasında Japonca konuşmamalısın.
You must not speak Japanese during the class.
- Ders esnasında Japonca konuşmamalısınız.
The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
- Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
I advise you to be careful in making notes for the lecture.
- Dersi not alırken dikkatli olmanızı tavsiye ederim.
English has become my favorite subject.
- İngilizce en sevdiğim ders oldu.
Physics is my weak subject.
- Fizik benim zayıf dersim.
Instructional videos are a key component of many online courses.
- Öğretim videolar birçok çevrim içi derslerin önemli bir bileşenidir.
What is the moral of the story?
- Hikayenin dersi nedir?
Every fable ends up with a moral.
- Her masal, alınacak bir dersle biter.
We have French in third period.
- 3. dönemde Fransızca dersimiz var.
In this school, a period is fifty minutes long.
- Bu okulda bir ders saati elli dakika uzunluğundadır.
Tom is teaching a class right now.
- Tom şu anda bir sınıfa ders veriyor.
In Flanders between 10 and 20 percent of professors and lecturers teaching in English did not attain the required language level.
- Flandre'da İngilizce olarak ders veren profesör ve öğretim elemanlarının yüzde 10 ila 20 arasındakileri, gerekli dil seviyesine ulaşmadılar.
We should follow his example.
- Biz onun dersini izlemeliyiz.