I think there must be much gold in the depths of the Earth.
- Bence Dünya'nın derinliklerinde daha fazla altın olmalı.
I want to submerge myself in the ocean depths, and to disappear there so as to never be seen again.
- Kendimi okyanusun derinliklerine batırmak istiyorum, ki orada gözden kaybolup bir daha asla görünmeyeyim.
The scientists used a bathysphere to explore the depths of the ocean.
- Bilim adamları okyanusun derinliklerini keşfetmek için bir batisfer kullandılar.
The submarine hid in the depths of the ocean.
- Denizaltı, okyanusun derinliklerinde saklandı.
The roots of this tree go down deep.
- Bu ağacın kökleri derinlere uzanıyor.
The pond is 3 meters deep.
- Gölet üç metre derinliğindedir.
I want to submerge myself in the ocean depths, and to disappear there so as to never be seen again.
- Kendimi okyanusun derinliklerine batırmak istiyorum, ki orada gözden kaybolup bir daha asla görünmeyeyim.
I'm afraid my depth perception is very poor.
- Korkarım benim derinlik algım çok zayıf.
Tom sighed profoundly.
- Tom derinden içini çekti.
She fell into a profound sleep.
- O derin bir uykuya daldı.
The treasure was buried in the deepest of the sea.
- Hazine, denizin derinliklerine gömüldü.
Tom's boots sank deep into the snow.
- Tom'un botları karın derinliklerine battı.
Layla had deep religious convictions.
- Leyla'nın derin dinsel inançları vardı.