No sooner had Mary broken up with Tom than John was at her front door with a bunch of roses.
- Mary Tom'dan ayrılır ayrılmaz John bir demet gülle onun ön kapısındaydı.
He came bearing a large bunch of flowers.
- O, büyük bir demet çiçek taşıyarak geldi.
Tom is a bundle of nerves.
- Tom bir sinir demeti.
He tied the twigs into bundles.
- O demetlerin içine ince dallar bağladı.
What kind of bouquet would you like? I would like a bunch of roses!
- Ne tür bir buket istersiniz? Ben bir demet gül istiyorum!
I was wakened by a beam of light shining through my window.
- Penceremden parlayan bir ışık demeti ile uyandırıldım.
A beam of sunlight came through the clouds.
- Bulutların arasından güneş ışığı demeti geldi.
If a guy has got a bunch of flowers in his hand, it means that he is going to practise not botany, but anatomy.
- Bir erkeğin elinde bir demet çiçek varsa, bu onun botanik çalışmayacağı, fakat anatomi çalışacağı anlamına gelir.