Yolda birçok hayvan gördü.
- He saw a lot of animals on the road.
Yolda birçok hayvan gördü.
- She saw a lot of animals on the road.
Tom bizim en çetin işçilerimizden biridir.
- Tom is one of our hardest workers.
Tom her zaman iş başında çetin.
- Tom is always hard at work.
O, yumurtalarını katı haşlanmış seviyor.
- She likes her eggs hard-boiled.
O, iş yerinde her zaman katıdır.
- She is always hard at work.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Bu benim için çok zordu.
- It's too hard for me.
Tom tekrar yüzmeye gitme fırsatını güçlükle bekleyebiliyordu.
- Tom could hardly wait for the chance to go swimming again.
Tom acıya güçlükle katlanabiliyordu.
- Tom could hardly stand the pain.
Kader bana acımasız bir ders verdi.
- Fate taught me a hard lesson.
O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
- I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
Açılış törenine çok misafir davet etmeyi planlıyorum.
- I plan to invite a lot of guests to the opening ceremony.
Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
- I can't go out because I have a lot of homework.
O çok çalışan bir öğrencidir.
- She is a student who studies very hard.
İngilizce çok zor, değil mi?
- English is pretty hard, isn't it?
Bir çok öğrenci Bay Brown'a saygı duyuyor.
- A lot of students look up to Mr Brown.
Son zamanlarda, uzaktan eğitim hakkında bir çok konuşma vardı.
- Recently, there's been a lot of talk about distance education.
O, kimsenin hayal edemeyeceği en büyük sıkıntıya katlandı.
- He put up with the greatest hardship that no one could imagine.
Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.
- Many great men went through hardship during their youth.
Yağmur iyi ve şiddetli yağıyordu.
- It was raining good and hard.
Dün şiddetli yağmur yağdı.
- It rained hard yesterday.
Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
- I could hardly make out what she said.
Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
- Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
Tom'un neredeyse hiç yakın arkadaşı yok.
- Tom has hardly any close friends.
Neredeyse hiç kimse bu hayvanı yakından görmedi.
- Hardly anyone has seen this animal up close.
Çok çalışıyorsun. Bir süre ağırdan al.
- You are working too hard. Take it easy for a while.
Tom kulağı ağır işitiyor gibi davranıyordu.
- Tom pretended to be hard of hearing.
a hard life.
He wants to make gobs of money selling cassettes.