Buz iki inç kalınlığında.
- The ice is two inches thick.
Buz üzerinde yürümek için yeteri kadar kalın.
- The ice is thick enough to walk on.
Çorba yoğunlaşana kadar kaynatın.
- Boil the soup down until it becomes thick.
Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
- We walked through thick bushes.
Gemi, kalın sisle kaplı, şafakta yola çıktı.
- The ship, covered in thick fog, set sail at dawn.
Zemin kalın bir halı ile kaplıdır.
- The floor is covered with a thick carpet.
Onun koyu makyajı iğrençtir.
- Her thick makeup is disgusting.
Koyu, kremalı mantar çorbası severim.
- I love thick, creamy mushroom soup.
Orman sık ve aşılmazdı.
- The forest was thick and impenetrable.
Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.
- The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand.
Kar o kadar sık düşmeye başladı ki küçük çocuk kendi elini göremedi.
- The snow began to fall so thickly that the little boy could not see his own hand.
Bu kalın yün çoraplar bacaklarınızı sıcak tutacak.
- These thick wool stockings will keep your legs warm.
Tostunun üstüne kalınca bal yaydı.
- She spread honey thickly on her toast.
Thick darkness.