The weather is more changeable in mountain regions than in any other district.
- Hava, dağlık bölgelerde diğer bölgelerden daha değişkendir.
The weather is changeable here.
- Burada iklim değişkendir.
The prices are variable, so shop around.
- Fiyatlar değişken, o yüzden dükkân dükkân dolaşın.
Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
- Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
Reputations are volatile. Loyalties are fickle. Management teams are increasingly disconnected from their staff.
- Şöhretler gelip geçici. Sadakatler değişken. Yönetim ekipleri gittikçe elemanlarından daha kopuk.
Fashion is a fickle thing.
- Moda değişken bir şeydir.
He took an uncertain stance.
- O değişken bir tutum takındı.
The weather is uncertain at this time of year.
- Yılın bu zamanında hava değişkendir.