Tom wasn't the only boy invited to Mary's party.
- Mary'nin partisine davet edilen tek erkek Tom değildi.
Tom isn't the only boy invited to Mary's party.
- Mary'nin partisine davet edilen tek erkek Tom değil.
I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
- Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
You ought to have invited him, but you didn't.
- Onu davet etmeliydin fakat etmedin.
I could kick myself for not inviting Tom and Mary to my party.
- Tom'u ve Mary'yi partime davet etmediğim için kendime sitem edebilirdim.
Thank you very much for inviting me.
- Beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim.