daha daha

listen to the pronunciation of daha daha
Турецкий язык - Английский Язык
(Konuşma Dili) And so?
az daha
almost

I almost missed the train. - Az daha treni kaçırıyordum.

daha ileri
further

I can't go any further. - Ben daha ileriye gidemem.

He could not walk any further. - O, daha ileriye yürüyemedi.

bir daha
once more
bir kez daha
once more

Try doing it once more. - Onu bir kez daha yapmayı dene.

Explain it once more, Jerry. - Onu bir kez daha açıkla, Jerry.

daha fazla
more

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

A quartet has one more member than a trio. - Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.

daha az
less

Is eating less meat a good idea? - Daha az et yemek iyi bir fikir midir?

There is less time than I thought. - Sandığımdan daha az zaman var.

daha iyi
better

A laptop is better than a desktop. - Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

daha öte
further
daha şimdiden
already
bir kez daha
once again

France and Britain were at war once again. - Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.

Let's try once again. - Bir kez daha deneyelim.

bir daha
again

Tom said that nothing like that would ever happen again. - Tom öyle bir şeyin bir daha asla olmayacağını söyledi.

Please do that again. - Lütfen onu bir daha yap.

daha
any

I can't take it anymore! I haven't slept for three days! - Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!

Do you feel any better today? - Bügün daha iyi hissediyormusun?

daha önce
previously

This sentence has not previously been added to the Tatoeba project. - Bu cümle daha önce Tatoeba projesine eklenmedi.

I recognized him immediately since we had previously met. - Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.

daha fazla
further

We cannot offer a further price reduction under the current circumstances. - Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.

Tom had no further questions. - Tom'un daha fazla sorusu yoktu.

daha
more, further; yet, still; more, again; plus
daha fazla
any more

She could not put up with the insults any more. - O, hakaretlere daha fazla katlanmadı.

Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime. - Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.

daha
only

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

daha
over

Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months. - Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.

This movement from rural to urban areas has been going on for over two hundred years. - Kırsaldan şehir bölgelerine yapılan bu taşınma iki yüzyıldan daha fazla bir süredir devam etmektedir.

daha
still

I think I still have time for another cup of coffee. - Ben hâlâ bir fincan daha kahve için zamanımın olduğunu düşünüyorum.

Much still remains to be done. - Daha yapılacak çok iş var.

bir daha gözden geçirmek
revise
biraz daha
additional
daha
plus
daha da fazla olma
deal
daha doğrusu
or rather

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

daha evvel
earlier

Might I suggest that we start the meeting an hour earlier? - Toplantıyı bir saat daha evvel başlatmamızı önerebilir miyim?

You should've told me earlier. - Bana daha evvel söylemeliydin.

daha fazla oturmak
outsit
daha ince
thinner

He appeared thinner every day. - O her gün daha ince görünüyordu.

This thread is thinner than a human hair. - Bu iplik insan saçından daha incedir.

daha iyi
preferable

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

daha iyi çalmak
outperform
daha kötüsü
worse still
daha küçük
less
daha sonra
subsequently

Tom was subsequently arrested. - Tom daha sonra tutuklandı.

Sami was subsequently murdered. - Sami daha sonra öldürüldü.

daha sonra
1. later; after. 2. afterwards
daha sonra
afterwards

Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards. - Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.

If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage. - Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.

daha sonra
later

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

You walk on and I will catch up with you later. - Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.

daha sonra
next

Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next. - Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.

I am uncertain when he will come next. - Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.

daha sonra
then

I'll tell him so then. - Ben ona daha sonra söylerim.

If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence. - İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.

daha uzun yaşamak
outlive
daha yaşlı
older

She looks young, but she's actually older than you are. - O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.

She is older and wiser now. - O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.

daha yeni
(Bilgisayar) newer

Tom has a newer car than I do. - Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.

Tom's computer is much newer than mine. - Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.

daha çok
mostly

This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen. - Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.

daha çok parlamak
outshine
çok daha fazla
much more
biraz daha
More

Take things a little more seriously. - Eşyaları biraz daha ciddi bir şekilde al.

I'd like some more coffee. - Ben biraz daha kahve istiyorum.

daha
more

I'd like to stay one more night. Is that possible? - Bir gece daha kalmak istiyorum. Mümkün mü?

John is more intelligent than Bill. - John Bill'den daha zeki.

daha doğrusu
rather

I don't feel good or rather, I feel terrible. - İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.

Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people? - Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?

daha çok
more

I love you more than him. - Seni ondan daha çok seviyorum.

The more you know about him, the more you like him. - Onu tanıdıkça daha çok seversin.

-den daha çabuk büyümek
outgrow
bir kere daha
encore
bir kere daha
one more time
bir kez daha
one more time

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

Read it one more time, please. - Onu bir kez daha okuyun, lütfen.

bir kez daha
(deyim) once and again
bir kez daha
on one occasion
biraz daha
any more

We don't need any more volunteers, but we could use some more money. - Bizim daha fazla gönüllüye ihtiyacımız yok ama biz biraz daha fazla para kullanabiliriz.

If I eat any more, I'll be sick. - Biraz daha yersem, hasta olacağım.

biraz daha beklemek
(Dilbilim) allow for
biraz daha fazla
a bit more
biraz daha sabretmek
(Dilbilim) allow for
daha
as yet
daha
again
daha
further

In the north, there's Scotland; in the south, England; in the west, Wales; and further west, Northern Ireland. - Kuzeyde İskoçya, güneyde İngiltere, batıda Galler ve daha batıda da Kuzey İrlanda var.

If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment. - Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.

daha
any longer
daha
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce. - Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.

daha (da)
stili
daha (çok)
more
daha argo
slangier
daha az
minor
daha açık
(Bilgisayar) lighter
daha aşağı
under
daha başka
else
daha beyaz
whiter
daha büyük
larger
daha büğrü
wrier
daha da
further

Prices are going to rise still further. - Fiyatlar daha da artacak.

We need to discuss this further. - Bunu daha da tartışmak istiyoruz.

daha da
yet

The wind blew harder yet when we reached the top of the hill. - Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.

daha demin
just now
daha düşük
lower
daha eski
older

Tatoeba: We've got sentences older than you. - Tatoeba: Bizim sizden daha eski cümlelerimiz var.

Which is older, this book or that one? - Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?

daha eğri
wrier
daha fazla
the more the more
daha fazla
more than

We've got a lot more than just biceps in our arms, Per. - Kollarımızdaki pazularımızdan çok daha fazlasına sahibiz,Per.

He kept me waiting for more than an hour. - O beni bir saatten daha fazla bekletti.

daha fazla
no longer

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

He may wait no longer. - Daha fazla bekleyemeyebilir.

daha fazla
above

Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2. - Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.

daha fazla
farther

I was too tired to walk any farther. - Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.

daha fazla
any longer

I cannot stand his arrogance any longer. - Ben artık onun küstahlığına daha fazla dayanamam.

I couldn't put up with that noise any longer. - O gürültüye daha fazla dayanamadım.

daha fazla
beyond

The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more. - Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.

daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more infomation
daha fazla bilgi
further information
daha fazla bilgi
(Bilgisayar) more info
daha fazla bilgi için
for more information
daha fazla bulanık
(Bilgisayar) blur more
daha fazla bulanıklaştır
(Bilgisayar) blur more
daha fazla destek
further assistance
daha fazla değil
no longer
daha fazla değil
no more
daha fazla yardım
further assistance
daha fazla yardım için
(Bilgisayar) please contact
daha fazla yardım için
for further assistance
daha fazla üretkenlik
(Bilgisayar) get more done
daha gelmedi
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha görmedik
still to come

the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.

daha güncel
more up-to-date
daha ince
leaner
daha ince
slimmer
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
daha kuru
dryer
daha kötü
worser
daha kötü
wretcheder
daha küçük
under
daha sonra
then by
daha sonra
thereafter
daha sığ
shallower
daha çabuk
sooner

You should've come sooner. - Daha çabuk gelmeliydin.

We should've done that sooner. - Onu daha çabuk yapmalıydık.

daha çabuk büyümek
outgrow
daha çok
superior
daha çok
any more

I don't like you any more than you like me. - Seni senin beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

I don't like him any more than he likes me. - Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.

daha çok
mainly

During the presentation the speaker talked mainly about gender inequality. - Sunumda konuşmacı daha çok cinsiyet eşitsizliğinden bahsetti.

Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more. - Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.

daha çok
further

Apply to the office for further details. - Daha çok bilgi için ofise başvurun.

His new job further separates him from his family. - Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.

daha çok
better

I like coffee better than tea. - Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.

I like vocal music better than instrumental music. - Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.

daha çok
more of a

Tom is more of a singer than a guitarist. - Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.

daha önce
before

I had never seen such a beautiful girl before. - Ben daha önce böyle güzel bir kız hiç görmemiştim.

Have you ever visited Kyoto before? - Daha önce Kyoto' yu ziyaret etti mi?

daha önce
already

I have already eaten lunch. - Daha önce öğle yemeği yedim.

Tom has already signed up for that class. - Tom o sınıfa daha önce kaydoldu.

daha önce
afore
daha önceki
afore
daha öte
farther
daha üst
above
daha üzgün
sadder
tedbir tedaviden daha iyidir
prevention is better than cure
bir kat daha
more
daha iyi yapmak
outperform
çok daha
a great deal
bir tane daha
one more
daha iyi oynamak
outperform
Турецкий язык - Турецкий язык
"Başka neler oldu?" anlamında kullanılır
Английский Язык - Турецкий язык

Определение daha daha в Английский Язык Турецкий язык словарь

daha da önemlisi
More importantly
daha daha
Избранное