I am more beautiful than you.
- Ben senden daha güzelim.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Any house is better than none.
- Herhangi bir ev, hiç olmamasından daha iyidir.
I can't take it anymore! I haven't slept for three days!
- Artık daha fazla dayanamıyorum! Üç gündür uyumadım!
Tom has only one more night in Boston.
- Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
If only I had studied harder for the exam.
- Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.
A bird in hand is safer than one overhead.
- Eldeki bir kuş yukardakinden daha emniyetlidir.
Tom calculated that he had given Mary over 34,000 dollars in the past six months.
- Tom Mary'ye geçen altı ay içinde 34,000 dolardan daha fazla verdiğini hesapladı.
Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better.
- Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.
Much still remains to be done.
- Daha yapılacak çok iş var.
Please make an appointment to come in and discuss this further.
- İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
She can swim further than I can.
- O benden daha ileriye yüzebilir.
You ain't seen nothing yet.
- Daha bir şey görmedin ki.
Tom's third marriage was unhappy and he was considering yet another divorce.
- Tom'un üçüncü evliliği mutsuzdu ve hâlâ bir kez daha boşanmayı düşünüyordu.
He is richer than anyone else in this town.
- O bu şehirdeki başka herkesten daha zengindir.
Tom is better at science than anyone else in his class.
- Tom Fen dersinde kendi sınıfındaki herkesten daha iyidir.
I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
He could not walk any further.
- O, daha ileriye yürüyemedi.
A quartet has one more member than a trio.
- Bir dörtlü, bir üçlüden bir üye daha fazladır.
Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen.
- Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.
When I use a word, Humpty Dumpty said, it means just what I choose it to mean - neither more nor less.
- Bir kelime kullandığımda,Humpty Dumpty ifade etmek için tam benim seçtiğimi o ifade ediyor-ne daha fazla ne daha az dedi.
I am less afraid of heights than I was.
- Yükseklerden eskisinden daha az korkuyorum.
A laptop is better than a desktop.
- Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
This is a good book, but that is better.
- Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
I almost missed the train.
- Az daha treni kaçırıyordum.
Read it once more, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
Let's try once again.
- Bir kez daha deneyelim.
Please do that again.
- Lütfen onu bir daha yap.
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
I recognized him immediately since we had previously met.
- Daha önce tanıştığımız için onu hemen tanıdım.
In which house did you live previously?
- Daha önce hangi evde yaşıyordun?
If you request a further discount, we suggest changing the terms of payment.
- Daha fazla bir indirim talep ederseniz, ödeme koşullarını değiştirmeyi öneririz.
We cannot offer a further price reduction under the current circumstances.
- Biz, mevcut koşullar altında daha fazla fiyat indirimi teklif edemeyiz.
I didn't want to spend any more time trying to convince Tom to study French.
- Tom'u Fransızca çalışmaya ikna etmeye çalışmak için daha fazla zaman harcamak istemedim.
Let's take a short rest here. My legs are tired and I can't walk any more.
- Burada kısa süre dinlenelim. Bacaklarım yorgun ve ben daha fazla yürüyemiyorum.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
Does a government have to serve ideologies, or rather, the interests of the people?
- Bir hükümet ideolojiler mi sunmak zorunda? Daha doğrusu insanların çıkarlarına mı hizmet etmek zorunda?
I spoke with Tom earlier today.
- Bugün daha evvel Tom'la konuştum.
You should've told me earlier.
- Bana daha evvel söylemeliydin.
This thread is thinner than a human hair.
- Bu iplik insan saçından daha incedir.
Mary likes to wear clothes with vertical stripes, because she heard they make you look thinner.
- Mary dikey çizgili giysiler giymekten hoşlanır çünkü onların daha ince gösterdiğini duymuş.
Peace is preferable to war.
- Barış savaştan daha iyidir.
It would be preferable for you to surrender.
- Teslim olmanız daha iyi olurdu.
If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
Keep your eyes wide open before marriage, half shut afterwards.
- Evlenmeden önce gözlerinizi tam açın, daha sonra yarı kapatın.
Tom was subsequently arrested.
- Tom daha sonra tutuklandı.
Sami was subsequently murdered.
- Sami daha sonra öldürüldü.
You walk on and I will catch up with you later.
- Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
Could you call me later?
- Beni daha sonra arar mısınız?
I am uncertain when he will come next.
- Ben onun daha sonra ne zaman geleceğini bilmiyorum.
Tom sat at the bottom of the stairs wondering what he should do next.
- Tom daha sonra ne yapması gerektiğini merak ederek merdivenlerin alt kısmında oturdu.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
- İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
He is older and wiser now.
- O,şimdi daha yaşlı ve daha akıllıdır.
She looks young, but she's actually older than you are.
- O genç görünüyor, ama o aslında senden daha yaşlıdır.
Tom's computer is much newer than mine.
- Tom'un bilgisayarı benimkinden çok daha yeni.
Tom has a newer car than I do.
- Tom'un benimkinden daha yeni bir arabası var.
This substance is mostly composed of hydrogen and oxygen.
- Bu madde, daha çok hidrojen ve oksijenden oluşur.
She is rather an idealist.
- O daha doğrusu bir idealist.
I don't feel good or rather, I feel terrible.
- İyi hissetmiyorum veya daha doğrusu, kötü hissediyorum.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Tom didn't want to go any further.
- Tom daha da ileri gitmek istemedi.
I don't think we have to go any further.
- Daha da ileri gitmek zorunda olduğumuzu sanmıyorum.
The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
- Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
Which is older, this book or that one?
- Hangisi daha eskidir, bu kitap mı yoksa şu mu?
Our car is three years older than yours.
- Arabamız sizinkinden üç yıl daha eski.
Phenolphthalein will turn fuchsia in the presence of a base with a pH of or above 10.0 and will remain colorless in the presence of a solution with a pH of or below 8.2.
- Fenolftalein, 10.0 ya da daha fazla bir pH'a sahip olan bir baz varlığında parlak mora dönüşecektir ve 8.2 ya da daha az bir pH değerine sahip bir çözeltinin varlığında renksiz kalacaktır.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
Tom could no longer control himself.
- Tom daha fazla kendini kontrol edemedi.
I had no more than 1,000 yen.
- 1,000 yenden daha fazlasına sahip değilim.
Tatoeba: Because a language is more than the sum of its words.
- Tatoeba: Çünkü bir dil sözcüklerinin toplamından daha fazladır.
I was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar çok yorgundum.
I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
Tom says he can't ignore Mary's behavior any longer.
- Tom Mary'nin davranışını daha fazla görmemezlikten gelemeyeceğini söylüyor.
The patient was quite beyond help, so that the doctors could do no more.
- Hasta yardım almanın ötesindeydi, onun için doktorlar daha fazlasını yapamadı.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
the worst is still to come - en kötüsünü daha görmedik , henüz en kötü dönemi görmedik.
We should've done that sooner.
- Onu daha çabuk yapmalıydık.
What will a child learn sooner than a song?
- Bir çocuk bir şarkıdan daha çabuk ne öğrenir?
Apply to the office for further details.
- Daha çok bilgi için ofise başvurun.
His new job further separates him from his family.
- Onun yeni işi onu ailesinden daha çok ayırıyor.
I don't think any more students want to come.
- Daha çok öğrencinin gelmek istediğini sanmıyorum.
I don't like him any more than he likes me.
- Ben onu onun beni sevdiğinden daha çok sevmiyorum.
I got together with her mainly because we seemed to share the same feelings about things.
- Daha çok şeyler hakkında aynı hisleri paylaşıyor gibi göründüğümüzden onunla anlaşmaya vardım.
Experts say coffee prices are rising mainly because people are willing to pay more.
- Uzmanlar, insanlar daha fazla ödemeye istekli olduğu için kahve fiyatlarının daha çok arttığını söylüyorlar.
After I got married, my Japanese got better and I could understand more.
- Evlendikten sonra benim Japonca daha iyi oldu ve daha çok anlayabildim.
I like English better.
- İngilizceyi daha çok severim.
Tom is more of a singer than a guitarist.
- Tom bir gitaristten daha çok birşarkıcıdır.
I doubt that Tom knew that Mary was already married.
- Tom'un Mary'nin daha önce evli olduğunu bildiğinden şüpheliyim.
Tom has already made up his mind.
- Tom daha önce karar verdi.
Have you made a speech in English before?
- Daha önce İngilizce bir konuşma yaptın mı?
Have you seen such a wonderful movie before?
- Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
I can't remember of the subsequent events.
- Ben daha sonraki olayları hatırlamıyorum.
You speak first; I will speak after.
- Önce sen konuş, ben daha sonra konuşacağım.
I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward?
- Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?
I know you want to marry me now, but don't you think you'll have second thoughts afterward?
- Ben, şimdi benimle evlenmek istediğini biliyorum, ama siz daha sonra ikinci düşüncelere sahip olacağınızı düşünmüyor musunuz?
Violence increased soon afterward.
- Şiddet daha sonra arttı.
Shylock is greedy, and what is worse, very stingy.
- Shylock aç gözlü, ve daha kötüsü,çok pintidir.
Send for the doctor at once, or the patient will get worse.
- Derhal doktoru çağır, yoksa hasta daha kötü olacak.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
Luna is close by. Mars is much farther away.
- Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
Prices are going to rise still further.
- Fiyatlar daha da artacak.
He remained abroad later on.
- Daha sonra yurt dışında kaldı.
I will telephone you later on.
- Daha sonra sana telefon edeceğim.
There were fewer accidents this year than last.
- Bu yıl geçen yıla göre daha az kaza vardı.
Families began to have fewer and fewer children.
- Aileler gittikçe daha az çocuk sahibi olmaya başladı.
With some books, the more I read them, the less I understand them.
- Bazı kitaplarla, ben daha fazla okudukça, ben onları daha az anlıyorum.
Tom can't stand up straight anymore.
- Tom daha fazla düz durmaya dayanamıyor.
Tom can't put up with Mary's behavior anymore.
- Tom Mary'nin davranışına daha fazla katlanamaz.
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
Tom probably has better things to do than hang out with us.
- Tom'un muhtemelen bizimle takılmaktan yapacağı daha iyi şeyleri vardır.
Do you have anything cheaper?
- Daha ucuz bir şeyin var mı?
It's always cheaper in the end to buy the best.
- Sonunda en iyisini satın almak her zaman daha ucuzdur.
Now I love you guys even more!
- Şimdi sizi daha da çok seviyorum arkadaşlar!
I like physics, and I like mathematics even more.
- Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.
He is superior to her in math.
- Matematikte ondan daha iyi.
The thief hit me and gave me a black eye and then ran off.
- Hırsız bana vurdu ve gözümü morarttı ve daha sonra kaçtı.
Later, Chris felt ashamed and apologized and Beth forgave him.
- Daha sonra, Chris utandı ve özür diledi ve Beth onu bağışladı.
Our school is further away than the station.
- Okulumuz istasyondan daha uzaktır.
It's just a little further.
- O sadece biraz daha uzak.
They're not quarreling, but rather rehearsing a play.
- Onlar tartışmıyorlar fakat daha ziyade bir oyunu prova ediyorlar.
Such things are often a result of accident rather than malice.
- Bu tür şeyler çoğunlukla kötülükten daha ziyade bir kaza sonucudur.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
I'd much rather be at home.
- Ben daha çok evde olmayı tercih ederim.
A man's worth should be judged by his character rather than by his social position.
- Bir insanın değeri onun sosyal konumundan daha çok onun karakteriyle değerlendirilmelidir.
Tom is in worse trouble than I thought.
- Tom'un başı düşündüğümden daha çok dertte.
His follow-up album was less of a success than his first one.
- Onun sonraki albümü ilk albümünden daha az başarılıydı.
He writes to me less and less often these days.
- Bu günlerde bana gittikçe daha az sıklıkta yazıyor.
Had you come a little earlier, you could have met her.
- Eğer biraz daha erken gelseydin, onunla karşılaşabilirdin.
Why didn't you say so earlier?
- Niçin çok daha erken söylemedin?
Tom had no further questions.
- Tom'un daha fazla sorusu yoktu.
No further discussion is necessary.
- Daha fazla tartışma gereksiz.
Of two evils, choose the lesser.
- İki kötülükten daha az olanını seç.
Let's find out more about her.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.
Let's find out more about him.
- Onun hakkında daha çok şey öğrenelim.