Otobüs çok kalabalıktı. Keşke bir taksiye binseydim.
- The bus was very crowded. I wish I had taken a taxi.
Tren o kadar kalabalıktı ki ben bütün yol boyunca ayakta durmak zorunda kaldım.
- The train was so crowded that I had to keep standing all the way.
Kalabalık caddede sıradan bir toplantı yaptık.
- We had a casual meeting on the crowded street.
Herkes harika dansçının etrafına toplandı.
- Everyone crowded around the fantastic dancer.
Cadde insanlarla doluydu.
- The street was crowded with people.
Cadde arabalarla doluydu.
- The street was crowded with cars.
Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
- Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
Kalabalıkta birinin adımı seslendiğini duydum.
- I heard someone call my name in the crowd.
Bir kalabalık olay yerinde toplandı.
- A crowd gathered at the scene.
Onun etrafında bir kalabalık toplanıyordu.
- A crowd was gathering around him.
Luciano'nun arkasında topluluk olabilir fakat o hâlâ acemi bir çaylak.
- Luciano might have the crowd behind him, but he's still wet behind the ears.
Oyun iyi bir topluluk çekti.
- The game drew a good crowd.
Kütüphanenin önünde bekleyen bir sürü öğrenci vardı.
- There was a crowd of students waiting in front of the library.
Muazzam bir insan kalabalığı bekledi.
- A huge crowd of people waited.
Böyle bir insan kalabalığını hiç görmedim.
- Never have I seen such a crowd of people.
There was a crowd of toys pushed beneath the couch where the children were playing.
That obscure author's fans were a nerdy crowd which hardly ever interacted before the Internet age.
He went not with the crowd to see a shrine. -- Dryden.
... sitting in subways, and in crowded buses, and so forth, ...
... It's going to become a crowded field. ...