Burada yabancı bir topraktayız.
- We're on unfamiliar ground here.
Çok fazla toprak kaybediyoruz.
- We're losing too much ground.
Depremin ardından, insanlar şaşkınlıkla yerdeki derin çukura baktılar.
- After the earthquake, people stared into the deep hole in the ground in surprise.
Asker yerde yaralı yatıyordu.
- The soldier lay injured on the ground.
O, spor sahasını geçti.
- He crossed the sports ground.
Bazı temel kurallar belirleyelim.
- Let's establish some ground rules.
İtfaiye aracı gelmeden önce ev temele kadar yandı.
- The house burned to the ground before the fire truck arrived.
Bilgisayarım doğru şekilde topraklanmış bir prize bağlı.
- My computer is connected to a properly grounded outlet.