Gerçekten mi? Onun evlenecek son kişi olduğunu düşünüyordum.
- Really? I thought she'd be the last person to get married.
Bir taraftan seni yemeğe davet etmek için, diğer taraftan sana oğlumun evleneceğini söylemek için seni aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
Doğmak, evlenmek ve ölmek, her zaman para getirir.
- Be born, get married, and die; always bring money.
Tom ve Mary evlenmek için karar verdi.
- Tom and Mary decided to get married.