New York ile karşılaştırıldığında, Tokyo çok daha güvenli bir yerdir.
- Compared to New York, Tokyo is a much safer place.
Biz onun işini onunkilerle karşılaştırdık.
- We compared his work with hers.
Karşılaştırma yapmak gerçekten zor.
- It's really tough to compare.
Cevabını Tom'unkiyle karşılaştır.
- Compare your answer with Tom's.
Çevirini tahtada olanla karşılaştır.
- Compare your translation with the one on the blackboard.
Düşünmek kıyaslamaktır.
- To think means to compare.
Anne! Benimle Sam'i kıyaslama!
- Mum! Don't compare me with Sam!
Düşünmek kıyaslamaktır.
- To think means to compare.
Hayat çoğu zaman bir dağa tırmanmakla karşılaştırılmıştır.
- Life has often been compared to climbing a mountain.
Geçen yılla karşılaştırıldığında bahar bu yıl geç geldi.
- Spring has come later this year compared with last year.
New York ile karşılaştırıldığında, Tokyo çok daha güvenli bir yerdir.
- Compared to New York, Tokyo is a much safer place.
Sen elmalarla portakalları karşılaştırıyorsun!
- You're comparing apples and oranges!
Sen tebeşir ve peyniri karşılaştırıyorsun!
- You're comparing chalk and cheese!
Düşünmek kıyaslamaktır.
- To think means to compare.
We compare good as good, better, best.
A sapling and a fully-grown oak tree do not compare.
Astronomers have compared comets to dirty snowballs.
You can't compare my problems and yours.
... So we can compare. ...
... Now compare it with the age pyramid for the poor countries. The base of the pyramid ...