Kısa bir süre içinde tekrar gelmek zorunda kalacaksın: o işle ilgilenen adam az önce dışarı çıktı.
- You'll have to come back in a while: the man dealing with that business has just gone out.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Felicja, Łazarz adında yakışıklı bir adamla evli.
- Felicja is married to a handsome man called Lazarz.
Felicja'nın çocukları, babaları Łazarz'ın Justin Bieber'dan daha yakışıklı olduğunu düşünüyorlar.
- Felicja's children think that their father Lazarz is more handsome than Justin Bieber.
Hadi, arkadaşlar, bu artık komik değil.
- Come on, guys. This is not funny anymore.
Hadi gel içeri. Paranı al ve çıktıktan sonra kapının kapandığından emin ol.
- Come on in. Take your money and make sure the door is closed after you've left.
Sadece hoşça kal demeye gelmek istedim.
- I just wanted to come say goodbye.
Sakın bir daha buraya geleyim deme!
- Don't you dare come here again!
Neden Japonya'ya geldin?
- Why did you come to Japan?
Bilim yaş ile otomatik olarak gelmez.
- Wisdom does not automatically come with age.
Biz silah azaltma konusunda onlarla anlaşmak istiyoruz.
- We hope to come to an accord with them about arms reduction.
O, büyük ve yakışıklıydı.
- He was big and handsome.
Önümüzdeki Pazar seni görmeye geleceğim.
- I will come to see you next Sunday.
Önümüzdeki kış buraya tekrar gelmek istiyorum.
- I want to come here next winter again.
Bu günlerde iş edinmek zor.
- Jobs are hard to come by these days.
İşsiz pek çok kişi ile işleri edinmek zordur.
- Jobs are hard to come by with so many people out of work.
İçeriye girmek ve bunu daha fazla görüşmek için bir randevu al lütfen.
- Please make an appointment to come in and discuss this further.
Bir içki için girmek ister miydiniz?
- Would you like to come in for a drink?
Bu kadar uzağa geldik, bu yüzden şimdi duramayız. Kötü yola düşmek istemiyorum.
- We've come this far, so we can't stop now. I don't want to backslide.
Uğramak zorunda olmadığını sana söyledim.
- I told you you didn't have to come over.
Akşam yemeği için uğramak ister misin?
- Would you like to come over for dinner?
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
O gelmese bile, biz başlamak zorunda kalacağız.
- Even if he doesn't come, we'll have to begin.
İçeri gelin. Başlamak üzereyiz.
- Come on in. We're just about to get started.
Ona cömert bir aylık maaş ödenir.
- He is paid a handsome monthly salary.
Cömertçe ödüllendirileceksin.
- You will be rewarded handsomely.
Kim gelirse gelsin, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Whoever comes, tell him I'm out.
Kim gelirse gelsin, evden uzakta olduğumu söyle.
- Whoever comes, say I am away from home.
Tom bugün bizimle olmak için Boston'dan bütün yolu katetti.
- Tom has come all the way from Boston to be with us today.
Tom'un hâlâ gelmeyi planladığından emin olmak zorundaydım.
- I had to make sure Tom was still planning to come.
Kısa sürede geri dönmek şartıyla dışarı çıkabilirsin.
- You may go out only if you come back soon.
Tom geldiği yoldan geri dönmek zorunda kaldı.
- Tom had to go back the way he'd come.
Yeterlilik Belgeni aldıktan sonra, lütfen Londra'daki Japon Büyükelçiliği'ne gel.
- Upon receiving your Certificate of Eligiblity, please come to the Japanese Embassy in London.
Belirlenen zamanda buraya gelmeyi ihmal etme.
- Do not fail to come here by the appointed time.
Kötü haber çabuk yayılır.
- Ill news comes apace.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Bu aktör hem yakışıklı hem de yetenekli.
- That actor is both handsome and skillful.
O iyi bir çocuk ve daha da iyisi, çok yakışıklı.
- He is a good boy, and what is better, very handsome.
O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.
- He is not handsome, to be sure, but he is good-natured.
Çok yakışıklı bir prens istisnai güzel bir prensesle tanıştı.
- A very handsome prince met an exceptionally beautiful princess.
Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
The chief's name was To-jo, and his household consisted of seven females and himself. These women were much more comely, or rather less hideous than those of Tsa's people; one of them, even, was almost pretty, being less hairy and having a rather nice skin, with high coloring.
He was surprised to see so many women workers. What did he expect, comely maidens?.
Leave it to settle for about three months and, come Christmas time, you'll have a delicious concoctions to offer your guests.
The guests came at eight o'clock.
She’ll be coming ’round the mountain when she comes.
He came after a few minutes.
The pain in his leg comes and goes.
He came to SF literature a confirmed technophile, and nothing made him happier than to read a manuscript thick with imaginary gizmos and whatzits.
If we count three before the come of thee, thwacked thou art, and must go to the women.”.
He was a dream come true.
Winter comes after autumn.
His test scores came close to perfect.
I don't know when he's coming.
- I don't know when he will come.
I didn't bargain for Mary's coming so soon.
- I didn't expect that Mary would come so soon.