Tom kendi seçimlerini yapıyor.
- Tom makes his own choices.
Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
- A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
Bir tercihi olsa Tom'un nerede olacağını biliyorum.
- I know where Tom would be if he had any choice.
O üniversite benim ilk tercihimdi.
- That university was my first choice.
Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- There is no choice but to agree to his plan.
Başka seçenek görmüyorum.
- I see no other choice.
Tom Mary'nin doğru bir seçim yaptığına inanıyor.
- Tom believes Mary made the right choice.
Yoksulluktan dolayı okulu bırakmaktan başka seçimi yoktu.
- He had no choice but to give up school because of poverty.
Tom'a hiçbir alternatif sunmadım.
- I gave Tom no choice.
Sanırım alternatifimiz yok.
- I suppose we have no choice.
Onun bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.
- She had no choice but to do it.
Meseleyi ona bırakmaktan başka çaremiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Bana bu konuda seçme hakkı bırakmıyorsun.
- You leave me no choice in the matter.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
İsimleri rastgele seçmekten başka seçeneği yoktu.
- He had no other choice but to choose the names randomly.
Sana bir seçme hakkı veriyoruz.
- We're giving you a choice.
O mükemmel bir seçim.
- That's an excellent choice.
... excellent vendors of Android choices for you in London from ...
... Or think about other choices that are very popular on ...