Onun çenesine vurdum.
 - I hit him on the chin.
O, peçeteyi çenesinin altına sıkıştırdı.
 - He tucked the napkin under his chin.
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
 - Talking in the library is not allowed.
John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
 - John was in such a hurry that he had no time for talking.
Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.
 - On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future.
Başkalarını rahatsız ettiklerini öğrendiklerinde yüksek sesle konuşuyorlardı..
 - They are talking loudly when they know they are disturbing others.
Jim ile konuşan kız Mary'dir.
 - The girl talking with Jim is Mary.
Tom'la konuşan kız Mary'dir.
 - The girl talking with Tom is Mary.
Kiminle konuşuyordun?
 - Who were you talking with?
Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.
 - Talking in the library is not allowed.
O, onunla konuşarak iyi bir zaman geçirdi.
 - She had a good time talking with him.
Tom parti hakkında konuşarak sürprizi bozdu.
 - Tom ruined the surprise by talking about the party.
Çinceyi iyi konuşmak zordur.
 - It is difficult to speak Chinese well.
Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
 - My dream is to speak Chinese fluently.
Tom said that he wanted to eat Chinese food.
 - Tom said he wanted to eat Chinese food.
I'm learning Chinese.
 - I am learning Chinese.