canst

listen to the pronunciation of canst
Английский Язык - Турецкий язык
eski can yardımcı fiilinin ikinci tekil şahıs şekli
can
{f} yapabilmek

O, yurtdışında eğitim yapabilmek için çok çalışıyor. - He works hard so that he can study abroad.

can
{f} ebilmek
can
{f} olabilmek
can
{i} teneke kutudaki içecek
can
konserve kutusu
can
{i} kaba et
can
{f} edebilmek

Tom'a yardım edebilmek için her şeyi yapıyorum. - I'm doing everything I can to help Tom.

can
{i} kutu

Yanında iki kutu bedava ayakkabı cilası ile birlikte onlar sadece 50 dolar. - They're only $50 with two cans of shoe polish free of charge.

Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam. - This is so heavy a box that I can't carry it.

can
{i} popo

Çok fazla fasulye yedim ve şimdi popom ötmeyi durduramıyor. - I ate too many beans and now my backside cannot stop singing.

can
{f} konservesini yapmak
can
teneke kutu

Tom teneke kutuların birini aldı, onu açtı ve bir yudum aldı. - Tom picked up one of the cans, opened it, and took a sip.

O, caddedeki teneke kutuları topladı. - He picked up cans in the street.

can
{i} hela
can
hapishane

Şarkıcıyı hapishaneye koyabilirsin, ama şarkıyı değil. - You can cage the singer but not the song.

Eğer kefalet ödeyemezsen hapishanede kalmak zorunda kalacaksın. - If you can't make bail, you'll have to stay in jail.

can
kasede kaydetmek
can
konservelemek
can
kodes
can
(Gıda) metal kutu
can
kova

Biz sadece Tom'u kovamayız. - We can't just fire Tom.

Her kovanda sadece bir kraliçe olabilir. - In each beehive there can only be one queen.

can
(Argo) klozet
can
(Gıda) kutu konserve
can
teneke

Dün çöp tenekesinden yemek yiyen bir adam gördüm. - I saw a man yesterday eating from a garbage can.

Tom, çöp tenekesinin yanında bir silah buldu. - Tom found a gun near the garbage can.

can
-ebilmek
can
bidon

Benzin bidonlarımızdan biri kayıp. - One of our gas cans is missing.

Tom benzin bidonunu aldı ve arabasının arkasına doğru yürümeye başladı. - Tom picked up the can of gasoline and started walking back to his car.

can
kılıf
can
kıç
can
konserve yapmak
can
(müzik) kaydetmek
can
konserve

Tom elektrikli konserve açacağını çalıştıramadı. - Tom wasn't able to get the electric can opener to work.

Toptan konserve ürünler alırım. - I buy canned goods in bulk.

can
kap

Kredini bir yılda kapatabilir misin? - Can you pay off your loans in a year?

Televizyonu kapatabilirmiyim? - Can I turn off the TV?

can
-abilmek
can
ebil(mek)
can
argo yüznümara
can
ABD

Porto Rikolular ABD vatandaşıdırlar ama federal seçimlerde oy kullanamazlar. - Puerto Ricans are U.S. citizens but cannot vote in federal elections.

Büyük Kanyon ABD'deki en popüler yerlerden biridir. - The Grand Canyon is one of the most popular places in the USA.

can
yapabilir
can
{i} argo tuvalet, memişhane, yüznumara
can
{f} kayıt yapmak (ses ya da görüntü)
can
-ebil-, yapmak imkânı olmak: Can you do this work? Bu işi yapabilir misin? I couldn't find my hat. Şapkamı bulamadım
can
{i} argo klozet; hela taşı
can
{f} uzaklaştırmak (okul)
can
{f} kovmak

Tom'u kovmaktan daha iyi bir şey istemiyorum ama bunu yapamıyorum. - I'd like nothing better than to fire Tom, but I can't do that.

can
argo kaba et
can
{f} --ned
can
yardımcı f. (could)
can
(Nükleer Bilimler) metal kap
can
argo kovmak
can
argo hapishane
can
(İnşaat) yapabilme

Bunu yapabilmemin tek yolunun Tom'u bana yardım ettirmek olduğunu anladım. - I've figured out that the only way I can do this is to get Tom to help me.

Sana ödeme yapabilmemin başka bir yolu var mı? - Is there any other way I can pay you?

can
slang sepetlemek
can
argo filime veya teybe almak
can
memişhane
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение canst в Турецкий язык Турецкий язык словарь

can
Gönül: "Çirkin bana kurban, ben de güzele / Can sever güzeli, maldan ziyade."- Karacaoğlan
can
Bektaşilik ve Mevlevilikte tarikat kardeşi
CAN
(Osmanlı Dönemi) f. Yaşayış. Diride olan kudret, kuvvet. Hayat cevheri. Madde ilimleri, maddenin; hayat ilimleri (biyolojik ilimler) hayatın ne olduğunu açıklıyamamışlardır. Aslında bunların konusu da madde, hayat ve ruhun kendisi değil, bunların tezahürleri yani olay haline gelen tesirleridir. Deney ilimlerinin vazifesi bu olaylar arasındaki ilişkinin değişmeyen tarafını bulmaktır. Bunun ötesinde ilmin söyleyeceği bir sözü yoktur. Buna rağmen bazı kendini bilmez cahiller, ilim adını kötüye kullanarak ilmin sustuğu yerde k
can
Mevlevi ve Bektaşi tarikatlarında dervişlerin birbirlerine hitabı
can
Yaşama, hayat
can
İnsanın kendi varlığı, özü
can
Kişi, birey
can
Yaşama, hayat: "Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım."- R. N. Güntekin
can
Yakınlık duygusu belirten bir seslenme sözü
can
Güç, dirilik
can
Gönül
can
Kişi, birey: "Benimle beraber dört canız ."- F. R. Atay. İnsanın kendi varlığı, özü: "Ne denir, canımız ne mertebe insan olsa mayamız, maddemiz hayvan..."- R. N. Güntekin
can
Yakınlık duygusu belirten bir seslenme sözü: "Canlar, dedi Gamsız Reis, açık olsun bahtınız."- E. B. Koryürek. Çok içten, sevimli, sevilen, şirin: "Alphonse Daudet ilk gençliğimin can yazarlarından biri idi."- T. Buğra
can
İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağladığına ve ölümle vücuttan ayrıldığına inanılan madde dışı varlık
can
İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık: "Can çıkmayınca huy çıkmaz."- Atasözü
can
Çok içten, sevimli, sevilen, şirin
can
Güç, dirilik: "Her şeyde bu mevsime mahsus bir can, bir dirilik kendini gösteriyordu."- M. Ş. Esendal
Английский Язык - Английский Язык
Second-person singular simple present form of can

Canst thou show me the way?.

A second person singular present tense of can. thou canst used to mean 'you can' when talking to one person
CAN
The Andean Community of Nations
CAN
Campus area network
CAN
Consistent and asymptotically normal, a statistic estimator Tn(X1, X2, ..., Xn) is CAN (consistent and asymptotically normal) if
CAN
ceric ammonium nitrate
can
A tin-plate canister, often cylindrical, for preserved foods such as fruit, meat, or fish
can
A container used to carry and dispense water for plants (a watering can)
can
buttocks
can
May; to be permitted or enabled to

Can I use your pen?.

can
to discard, scrap or terminate (an idea, project, etc.)

He canned the whole project because he thought it would fail.

can
A more or less cylindrical vessel for liquids, usually of steel or aluminium
can
To fire or dismiss an employee

The boss canned him for speaking out.

can
headphones
can
To know
can
toilet, bathroom
can
To know how to; to be able to

Can you remember your fifth birthday?.

can
To preserve, by heating and sealing in a can or jar

They spent August canning fruit and vegetables.

can
To shut up

Can your gob.

can
to know, be skillful in
can
Campus Area Network (network) A network which encompasses interconnectivity between floors of a building and/or buildings in a confined geographic area such as a campus or industrial park Such networks would not require public rights-of-way and operate over fairly short distances (see LAN, MAN, WAN)
can
{v} to be able, to havepower
can
{n} a vessel for liquids, a kind of cup
can
Cancellation A transactional input document processed to cancel a check (Uses transaction types C1, C2 and C3 )
can
airtight sealed metal container for food or drink or paint etc
can
Community Action Network
can
a room equipped with toilet facilities
can
  Common number system used to identify courses which are often required as lower division preparation for majors   The courses are taught at many colleges with each specific campus using their own unique number for the course The CAN system allows counselors and students to determine equivalent courses offered at different colleges by using the common number (CAN)
can
{f} be able; be capable; be entitled
can
Controller Area Network, developed by Bosch and Intel It is an inter-module bus that links controlled devices
can
To be able; followed by an infinitive without to; as, I can go, but do not wish to
can
To be able to do; to have power or influence
can
n [round metal container for keeping food or drink] kaleng 2 v [{in asking politely} (~ I have another coffee?)] boleh 3 v [{used with other verbs to mean able} (I ~ meet you after work )] bisa
can
a buoy with a round bottom and conical top
can
A drinking cup; a vessel for holding liquids
can
a buoy with a round bottom and conical top the quantity contained in a can preserve in a can or tin; "tinned foods are not very tasty
can
A vessel or case of tinned iron or of sheet metal, of various forms, but usually cylindrical; as, a can of tomatoes; an oil can; a milk can
can
slang for an overhead transformer
can
a plumbing fixture for defecation and urination
can
the fleshy part of the human body that you sit on; "he deserves a good kick in the butt"; "are you going to sit on your fanny and do nothing?"
can
abbreviation for cancel character
can
the quantity contained in a can
can
{i} tin, aluminum container; (Slang) jail, prison; (Slang used in Canada and the USA) toilet, bathroom; dismissal, firing from a position (or job, etc.)
can
Human Back side (noun) (see grill) The posterior (gluteus) region of the human anatomy/"During the alter call I slipped & fell right on my can "
can
terminate the employment of; "The boss fired his secretary today"; "The company terminated 25% of its workers"
can
Controller Area Network A peripheral interface targeting automotive and industrial applications
can
Controller Area Network, a digital data interchange bus original developed for passenger cars and subsequently used in a wide variety of automotive and control applications
can
Controller Area Network (see www can-cia de)
can
(Campus Area Network) - A computer network limited to a Campus Area, several buildings or more
can
Customer Account Number, a unique number, e g credit card number, that links the customer with his bank account, is secret, but needs to be known to merchant from whom the customer wants to buy products with his bank- or credit card
can
controller area network
can
{f} preserve in jars, preserve in cans (of food); dismiss, fire from a position (or job, etc.)
can
Controller Area Network A serial bus device-level network for industrial automation Addresses the needs of in-vehicle automotive communications
can
Campus Area Network This is the fiber-optic cable "backbone" linking campus buildings to each other and to external networks like the Internet
can
Customer Access Network
can
This designation in front of a CSA, CGSB or ULC represents that it is a Canadian national standard
can
A metal package with usually three to five leads that is used to connect a semiconductor circuit to the printed circuit board
can
Pouvoir Peut Demande Capacité Possibilité Can you come here please? Can you speak Spanish? He can play tonight
can
Canberra (DSN Station)
can
To preserve by putting in sealed cans To know; to understand
can
preserve in a can or tin; "tinned foods are not very tasty"
can
of Begin, sometimes used in old poetry
can
The California Articulation Number System, known as CAN, is a means of identifying comparable courses offered at East L A College and other colleges in California CAN is a system that uses the same prefix and number to identify a course on every participating campus Each campus has its own number; the CAN is added to denote courses that can be used in lieu of each other at participating colleges
Турецкий язык - Английский Язык

Определение canst в Турецкий язык Английский Язык словарь

can
spirit

The spirit of the demon reawakens. - Şeytanın ruhu yeniden canlanıyor.

So long as the human spirit thrives on this planet, music in some living form will accompany and sustain it and give it expressive meaning. - İnsan ruhu yeryüzünde bulunduğu müddetçe; müzik, canlı bir varlık gibi ona eş ve destek olup büyük anlam katacak.

can
soul, spirit; life; person, soul; vitality, energy, zeal, vigour; brother, friend
can
{i} darling

Hi, my dear, my darling, my honey, my destiny. How was your day? - Merhaba, canım, sevgilim, tatlım, kaderim. Günün nasıldı?

I call my sweetheart darling. - Ben canım sevgilimi ararım.

can
{i} heart

I'd like to eat cheesecake to my heart's content at The Cheesecake Factory. - Cheesecake Factory'de canımın istediği kadar peynirli kek yemek istiyorum.

Dan's heart stopped but doctors managed to revive him. - Dan'in kalbi durdu ama doktorlar onu canlandırmayı başardılar.

can
mind

A building, before it can be constructed, has to be visualized hundreds of times in the mind of an architect. - Bir yapının inşa edilebilmesinden önce mimarın zihninde yüzlerce kez canlandırılması gerekir.

can
friend

The inhabitants of the island are friendly. - Adanın sakinleri cana yakındır.

Tom didn't expect Mary to be so friendly. - Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.

can
brother
can
dear

Would you get me a cup of coffee? With pleasure, my dear. - Bana bir fincan kahve getirir misin? Memnuniyetle, canım.

No, my dear, you had better go on horseback. - Hayır, canım, atla gitsen iyi olur.

can
soul

He put all his heart and soul into it. - O canı gönülden yaptı.

can
esprit
can
{i} beloved
can
pneuma
can
{i} Life

He gave up his life for his country. - Ülkesi için canından vazgeçti.

He saved the child at the risk of his own life. - Kendi canını tehlikeye atarak çocuğu kurtardı.

Can
(isim) Soul; life
can
lifeblood
can
dear, lovable
can
person, individual
can
energy, zeal, vigor; vitality, strength
can
precious
can
vitality

Health and vitality are important for long life. - Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.

can
dervish orders brother, friend; disciple
canst
Избранное