İyi ki, Tom oradaydı.
- Luckily, Tom was there.
Evet, benim dünyayı unuttuğum doğrudur. Ama senden başka kimin umurunda? İyi ki, onu kurtarmak için oradasınız!
- Yes, it's true I've forgotten the world. Who cares about it but you? Luckily, you're there to save it!
Allah'tan hava iyiydi.
- Luckily, the weather was good.
Allah'tan Tom orada değildi.
- Luckily, Tom wasn't there.
Çok şükür hava düzeldi.
- Luckily, the weather turned out fine.
Şansa bak ki, biletleri dün almıştım.
- Luckily, I was able to get the tickets yesterday.
Neyse ki, o oyunu kazandı.
- Luckily, he won the game.
Neyse ki, Tom bazı ses yatırımları yaptı.
- Luckily, Tom made some sound investments.
Bereket versin ki kimse öldürülmedi.
- Luckily nobody got killed.
Bereket versin ki iki şoför de emniyet kemeri takıyordu.
- Luckily, both of the drivers were wearing seat belts.
Allahtan, birincilik ödülünü kazandı.
- Luckily, I won first prize.
Allahtan, o iyi bir koltuk buldu.
- Luckily, he found a good seat.
Şans eseri, Tom'un ödünç alabileceğim biraz parası vardı.
- Luckily, Tom had some money I could borrow.
Şans eseri o beni görmedi.
- Luckily he did not see me.