On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
- Another ten minutes' walk brought us to the shore.
Dayım bizim için yeni bir TV seti getirdi.
- My uncle brought a new TV set for us.
Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
- Both of my parents were brought up in the country.
Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
- Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
İyi bir ailede yetiştirilmiş gibi görünüyor.
- He must have been brought up in a good family.
Onun oğulları uygun şekilde yetiştirilmiş değil.
- His sons are not properly brought up.
İyi hasat pirinç fiyatını düşürdü.
- The good harvest brought down the price of rice.
İthalattaki artışla talep aşağı düşürüldü.
- The demand was brought down by increases in imports.
Sami karakola getirildi.
- Sami was brought into the police station.
Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
- Fadil was brought into the police station and questioned.
... WE BROUGHT THE PARTY TO YOU. ...
... brought this upon themselves. ...