Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
- Another ten minutes' walk brought us to the shore.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- Tom wanted to bring home a souvenir.
Ebeveynlerimin her ikisi de ülkede yetiştirildiler.
- Both of my parents were brought up in the country.
O, anne ve babası tarafından iyi yetiştirildi.
- She was well brought up by her parents.
Onun oğulları uygun şekilde yetiştirilmiş değil.
- His sons are not properly brought up.
İyi bir ailede yetiştirilmiş gibi görünüyor.
- He must have been brought up in a good family.
İthalattaki artışla talep aşağı düşürüldü.
- The demand was brought down by increases in imports.
İyi hasat pirinç fiyatını düşürdü.
- The good harvest brought down the price of rice.
Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
- A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
Sami karakola getirildi.
- Sami was brought into the police station.
Bana dergileri getir.
- Bring me the magazines.
S.Jobs Disney'e büyüyü geri getirebilir mi?
- Can S. Jobs bring back the magic to Disney?
The new company director brought a fresh perspective on sales and marketing.
The closer Jones can really bring it.
... So I understand the fame brought you a lot of great ...
... But I actually, with me, have brought all my friends from ...