Tom eve bir hediyelik eşya getirmek istedi.
- Tom wanted to bring home a souvenir.
Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
- Do I have to bring my son to your office?
O, tartışmak istediğim başka bir konuya getirir.
- That brings up another point I'd like to discuss.
Bana dergileri getir.
- Bring me the magazines.
Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
- Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
The new company director brought a fresh perspective on sales and marketing.
The closer Jones can really bring it.
... brings them from the brink of suicide back into a happy place. ...
... That actually brings me to a remark that ...