Bir çay için ara verelim.
- Let's break for some tea.
Neden öğle yemeği için ara vermiyoruz?
- Why don't we break for lunch?
Kilidi kırmakta zorlanmadım.
- I had no difficulty breaking the lock.
Tom kapıyı kırmak için uğraşmaya başladı.
- Tom began trying to break down the door.
Oralarda bir yerde bir çay molası verelim.
- Let's have a tea break somewhere around there.
Çok yorgun olduğum için öğle yemeği molası sırasında biraz uyudum.
- I slept a little during lunch break because I was so tired.
İskoçya, İngiltere'den kopmak istiyor.
- Scotland wants to break away from England.
Erkek arkadaşın sorunlu bir kişi ama bırakmak ya da kopmak için yeterince iyi bir neden değil.
- Your boyfriend is a problematic person, but that's not a good enough reason to give up or break off your relationship.
Tom Mary'ye nişanı bozmak istediğini söyledi.
- Tom told Mary that he wanted to break off the engagement.
Biz bu müzakereyi bozmak istiyoruz.
- We want to break off this negotiation.
O, ara vermeden 30 dakika boyunca konuştu.
- She spoke for 30 minutes without a break.
Kahvaltı sabah 07:00-11:00 arası servis edilir.
- Breakfast is served from 7:30 a.m. to 11:00 a.m.
Bana bir fırsat ver. Söyleyecek bir şeyin varsa, surat asmayı bırak ve onu söyle.
- Give me a break. If you have something to say, stop making faces and say it.
Bu benim büyük fırsatım.
- This is my big break.
Biz bu gece kaçmak zorundayız, yoksa çıldıracağım.
- We've got to break out tonight or I'll go crazy!
Tom, yataktan dışarı fırladı, bazı giysiler giyiverdi, kahvaltı yaptı ve on dakika içinde kapıdan çıktı.
- Tom sprang out of bed, threw on some clothes, ate breakfast and was out of the door within ten minutes.
Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
- I went for a walk after breakfast.
Ara vermeni istiyorum.
- I want you to take a break.
Tom hiç ara vermeden üç saat piyano çaldı.
- Tom played the piano for three hours without taking a break.
Bir mola vermeni ve biraz dinlenmeni öneriyorum.
- I suggest that you take a break and cool off a little.
Eğer Jane daha fazla dinlenmezse, O bir sinir krizi geçirebilir.
- If Jane does not rest more, she may have a nervous breakdown.
Mola vermek istemediğinden emin misin?
- Are you sure you don't want to take a break?
Bence şimdi bir mola vermek en iyisi.
- I think it's best to take a break now.
Mary Tom uyanmadan önce kahvaltı hazırlamayı bitirmek istedi.
- Mary wanted to finish making breakfast before Tom woke up.
Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
- I resolved to break up with her cleanly.
Bizim sosyal engelleri yıkmak için çok çalışmamız gerekmektedir.
- We must work hard to break down social barriers.
Bambu eğildi ama kırılmadı.
- The bamboo bent but did not break.
Herkesin bir kırılma noktası var.
- Everybody has a breaking point.
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
Peter vazoyu kırmak niyetinde değildi.
- Peter didn't intend to break the vase.
Tom şafak vaktinde okula gitti.
- Tom left for school at the break of dawn.
Hükümet, aile bağlarını koparmak için elinden gelen her şeyi yaptı.
- The government did all it could to break family ties.
Kulağım sende değildi. Tane tane anlatabilir misin?
- I'm not following you at all. Can you break it down for me?
Birbirinizi tanıyıp kaynaşmanıza yardımcı olması için bazı oyunlar ürettik.
- To help you all get to know each other, we've created some games to break the ice!
Bazı kötü kırıklarım vardı.
- I had some bad breaks.
X ışınları kemiklerdeki kırıkları bulmak için kullanılır.
- X rays are used to locate breaks in bones.
Bu beklediğim büyük şans.
- This is the big break I've been waiting for.
Bir ayna kırarsan yedi yıl kötü şansa uğrayacağına inanıyor musun?
- Do you believe that you will get seven years of bad luck if you break a mirror?
Devenin belini kıran son saman çöpü.
- The last straw breaks the camel's back.
O her bulaşık yıkamada bir tabak kırar.
- She breaks a dish every time she washes dishes.
Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
- I resolved to break up with her cleanly.
Her zaman konuşmamızı kesiyor.
- He's always breaking into our conversation.
Bir kazma sert zemin yüzeyleri parçalamak için kullanılan uzun saplı bir araçtır.
- A pick is a long handled tool used for breaking up hard ground surfaces.
Ne yazık ki tartışmayı kesmek zorundayız.
- I'm afraid we must break off the discussion.
Bütün ödevlerimi yaptım ve kısa bir ara vermek istiyorum.
- I have done all of my homework and I'd like to take a short break.
Ara vermek için vaktim yok.
- I don't have time to take a break.
Birkaç kişi, yasayı çiğnemekle suçlandı.
- Several people have been accused of breaking the law.
Kuralları çiğnemekten korkma.
- Don't be afraid to break the rules.
Ne yazık ki tartışmayı kesmek zorundayız.
- I'm afraid we must break off the discussion.
Mary Tom uyanmadan önce kahvaltı hazırlamayı bitirmek istedi.
- Mary wanted to finish making breakfast before Tom woke up.
Bu bitirmek için oldukça zor bir alışkanlık.
- It's a pretty hard habit to break.
Gerçekten o okula devam etmeyi sevdim. Gustavo bize mola sırasında oynamak ve şarkı söylemek için her gün gitar getirirdi.
- I really liked attending to that school. Every day, Gustavo would bring the guitar for us to play and sing during the break.
Hakim Scopes'i yasayı ihlal etmekle suçlu buldu.
- The judge found Scopes guilty of breaking the law.
Kuralları azıcık ihlal etmekten korkma.
- Don't be afraid to break the rules a little.
Tom hapisten kaçmam için bana yardım eden kişiydi.
- Tom was the one who helped me break out of jail.
Biz bu gece kaçmak zorundayız, yoksa çıldıracağım.
- We've got to break out tonight or I'll go crazy!
Let’s take a five-minute break.
Letting white have three extra queens would break chess.
His ribs broke under the weight of the rocks piled on his chest.
The femur has a clean break and so should heal easily.
Morning has broken.
Let's break for lunch.
I think we need a break.
Not long after this event, Clausen became involved in another disciplinary situation and was broken to private—the only one to win the Medal of Honor in Vietnam.
With the mood broken, what we had been doing seemed pretty silly.
The policeman broke sixty on a residential street in his hurry to catch the thief.
specifically To open (a safe) without using the correct key, combination, or the like.
The forecast says the hot weather will break by midweek.
I couldn't hear a thing he was saying, so I broke the connection and called him back.
The fiddle break was amazing, it was a pity the singer came back in on the wrong note.
The wholesaler broke the container loads into palettes and boxes for local retailers.
The final break in the Greenmount area is Kirra Point.
prison break.
If the vase falls to the floor, it might break.
break one's word.
backgammon, transitive To remove one of the two men on (a point).
She broke the vase.
His voice breaks (or cracks) when he gets emotional.
You have to break an elephant before you can use it as an animal of burden.
He slipped on the ice and broke his leg.
He survived the jump out the window because the bushes below broke his fall.
Interrogators have used many forms of torture to break prisoners of war.
Adding 64-bit support broke backward compatibility with earlier versions.
I don't know how to break this to you, but your cat is not coming back.
Like the crash of thunderbolts , the sound of musquetry broke over the lawn, .
I've got to break this habit I have of biting my nails.
at the break of day.
The recession broke some small businesses.
... jet, you can probably afford to pay full freight, not get a special break for it. ...
... MR. ROMNEY: But the ' the idea that you get a break for shipping jobs overseas is ...