Senden elli dolar ödünç almak istiyorum.
- I'd like to borrow fifty dollars from you.
Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
- One way to get money was to borrow it.
Araba almak için borç almak zorunda kaldım.
- I had to borrow money to purchase the car.
Para almanın bir yolu onu ödünç almaktı.
- One way to get money was to borrow it.
Tom arabanı ödünç almak istiyorum.
- Tom wants to borrow your car.
Bu sözcük Fransızcadan alıntı yapılmıştır.
- This word was borrowed from French.
Borçlanmaktan nefret ediyorum.
- I hate borrowing money.
O, şeyleri asla ödünç almaz ya da vermez.
- He never borrows nor lends things.
Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
- Mary does not let her sister borrow her clothes.
Arabanı ödünç alabilir miyim?
- Would you mind if I borrowed your car?
Arabanı ödünç alabilir miyim?
- Could I borrow your car?
Borçlanmaktan nefret ediyorum.
- I hate borrowing money.
Arkadaşımdan sözlüğü ödünç aldım.
- I borrowed the dictionary from my friend.
Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
- Mary does not let her sister borrow her clothes.
Ne borçlu ne de ödünç veren ol!
- Neither a borrower nor a lender be!
Ne ödünç alan, ne de ödünç veren ol.
- Neither a borrower nor a lender be.
Faiz oranlarının ödünç alanların iş riskine uygun olarak tespit edildiğini biliyorum.
- I know that interest rates are fixed in accordance to the borrower's business risk.
This putt has a big left-to right borrow on it.