Select Keyboard:
Türkçe ▾
  1. Türkçe
  2. English
  3. العربية
  4. Dansk
  5. Deutsch
  6. Ελληνικά
  7. Español
  8. فارسی
  9. Français
  10. Italiano
  11. Kurdî
  12. Nederlands
  13. Polski
  14. Português Brasileiro
  15. Português
  16. Русский
  17. Suomi
  18. Svenska
  19. 中文注音符号
  20. 中文仓颉输入法
X
"1234567890*-Bksp
Tabqwertyuıopğü,
CapsasdfghjklşiEnter
Shift<zxcvbnmöç.Shift
AltGr

borçlandırma

listen to the pronunciation of borçlandırma
Турецкий язык - Английский Язык
debiting
present participle of debit
{i} charging a debt
borç
debt

He had to pay his own debts. - O, kendi borçlarını ödemek zorunda kaldı.

He is deeply in debt now. - O, şimdi don derece borçlu.

borç
loan

Tom asked Mary for a loan. - Tom Mary'den borç para istedi.

I haven't got the nerve to ask you for a loan. - Senden borç istemeye cesaretim yok.

borç
(Ticaret) dept
borç
(Ticaret) liabilities
borç
encumber
borç
(Ticaret) creditor
borç
liability
borç
(Askeri) due out
borç
payables
borç
deb

He had to pay his own debts. - O, kendi borçlarını ödemek zorunda kaldı.

Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt. - Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.

borç
(Ticaret) due

He's gone bankrupt due to gambling debts. - O, kumar borçlarından dolayı iflas etti.

Cross off the names of the people who have paid their dues. - Borçlarını ödemiş olan insanların isimlerini listeden silin.

borç
(Kanun) credit
borç
debitum
borç
(Ticaret) amount

His debts amount to over $1,000. - Borçları 1,000 doların üstündedir.

His debts amount to $2,000. - Onun borçları 2,000 dolara varmaktadır.

borç
(Kanun) due balance
borçlandırmak
charge
borçlandırmak
(Kanun) obligate
borç
encumbrance
Borç
obligational
borç
arrears
borç
debit
borç
borsch, borscht
borç
(Hukuk) debt, loan, obligation
borç
obligation
borç
red

Our family budget is in the red. - Bizim aile bütçesi borçludur.

The future of our company is at stake. We have been heavily in the red for the last couple of years. - Şirketimizin geleceği tehlikede. Son birkaç yıldır aşırı derecede borçluyuz.

borç
arrear
borç
care
borç
debt, loan; obligation, duty
borç
accommodation
borçlandırmak
debit
borçlandırmak
charge with a debt
borçlandırmak
to make or let (someone) go into debt; to put (someone) into debt
Турецкий язык - Турецкий язык
Borçlandırmak işi
BORÇ
(Osmanlı Dönemi) Geri verilmek niyetiyle ihtiyaç sahiplerine verilen para
Borç
borş
Borç
(Hukuk) DEYN
Borç
(Osmanlı Dönemi) ZİMMET
Borç
vam
Borçlandırmak
borç etmek
borç
Ödenmesi gerekli para veya başka bir şey
borç
Birine karşı bir şeyi yerine getirme, gerekliği, yükümlülük, vecibe
borç
Pancar, lahana ve et veya krema konularak yapılan sebze çorbası, borş
borç
Birine karşı bir şeyi yerine getirme, gerekliği, yükümlülük, vecibe: "Vatan borcu biter bitmez ordayım."- B. S. Erdoğan
borç
Ödenmesi gerekli para veya başka bir şey: "Vaktim yok, bana para bul, şu borcu ödeyeyim, söz verdim."- P. Safa
borç
Rus mutfağına özgü bir tür sebze çorbası
borçlandırmak
Borçlanmasına yol açmak, borçlu duruma getirmek