No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
I thought he was busy, but on the contrary he was idle.
- Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
Give me a blank sheet of paper.
- Bana boş bir sayfa kağıt verin.
She handed in a blank test.
- O, boş bir test teslim etti.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
The room has been empty for a long time.
- Oda uzun süredir boş.
What does Tom do in his free time?
- Tom boş zamanında ne yapar?
If I were free, I would accept his invitation.
- Ben boş olsam, onun davetini kabul ederim.
I tried in vain to persuade him not to smoke any more.
- Ben onu bir daha sigara içmemesi için boş yere ikna etmeye çalıştım.
I tried to keep in with her in vain.
- Ben onunla boşuna dost kalmaya çalıştım.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
Is there a vacant seat?
- Boş bir koltuk var mı?
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
Are you seriously thinking about getting a divorce?
- Cidden boşanmayı düşünüyor musunuz?
I was thinking about getting a divorce.
- Ben boşanma hakkında düşünüyordum.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
He idles away his time.
- O, zamanını boşa harcar.
We do not live for idle amusement.
- Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
I think I can do it in my spare time.
- Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.
Yuriko arranges flowers in her spare time.
- Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
Tom unloaded groceries from the car.
- Tom arabadan yiyecekleri boşalttı.
The ship anchored in the harbour and unloaded its goods.
- Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
No part of the pig is wasted.
- Domuzun hiçbir parçası boşa gitmedi.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The boats looked unoccupied.
- Tekneler boş görünüyordu.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
You can do it at your leisure.
- Onu boş zamanınızda yapabilirsiniz.
I hunt elk in my leisure-time.
- Boş zamanımda Kanada geyiği avlarım.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.