No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
I thought he was busy, but on the contrary he was idle.
- Onun meşgul olduğunu sanıyordum ama tam tersine boştaydı.
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
He left the last page blank.
- O, son sayfayı boş bıraktı.
Tom filled in the blanks.
- Tom boşlukları doldurdu.
This box is empty. It has nothing in it.
- Bu kutu boş. İçinde hiçbir şey yok.
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
Are you free on Friday afternoon?
- Cuma öğleden sonra boş musunuz?
I am never free on Sundays.
- Pazar günleri asla boş değilim.
She tried in vain not to cry.
- Ağlamamak için boş yere çabaladı.
John tried in vain to solve the problem.
- John sorunu çözmek için boşuna uğraştı.
Two seats remained vacant.
- İki koltuk boş kaldı.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
- Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
It was another hollow promise.
- O başka bir boş sözdü.
This melon sounds hollow. Maybe that's why it was so cheap.
- Bu kavun boş görünüyor. Belki de çok ucuz olmasının nedeni budur.
This business plan of yours seems almost too optimistic. All I can say is I hope it's more than just wishful thinking.
- Senin bu iş planı neredeyse çok iyimser görünüyor. Bütün söyleyebileceğim onun bir boş hayalden daha fazlası olduğunu ummamdır.
Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
You can accelerate as much as you want, but since the car's in neutral, we won't be going anywhere.
- İstediğin kadar gaza bas, arabanın vitesi boşta olduğu için hiçbir yere gidemeyiz.
His resignation left a vacancy in the cabinet.
- İstifası kabinede boşluk bıraktı.
They filled the vacancy by appointment.
- Atama ile boş kontenjanı doldurdular.
No matter how rich a man may be, he ought not to be idle.
- İnsanlar kadar zengin olurlarsa olsunlar, boşta olmamalılar.
We do not live for idle amusement.
- Biz boş eğlence için yaşamıyoruz.
I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
- Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
I play the guitar in my spare time.
- Boş zamanımda gitar çalarım.
The shelves were pretty bare.
- Raflar oldukça boştu.
The apartment was completely bare when we moved in.
- Taşındığımızda daire tamamen boştu.
I've cleared my schedule.
- Programımı boşalttım.
The waiting room is clearing out.
- Bekleme odası boşalıyor.
Tom cleaned out his bank accounts and disappeared.
- Tom banka hesaplarını boşaltıp ortadan kayboldu.
The dirty water from the pool was drained, and replaced with clean water.
- Kirli su havuzdan boşaltıldı ve temiz su ile değiştirildi.
The ship anchored in the harbour and unloaded its goods.
- Gemi limana demir attı ve yükünü boşalttı.
Tom unloaded the car.
- Tom arabayı boşalttı.
In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde, çok fazla zamanı boşa harcarız.
Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
Apparently that shabby flat is vacant.
- Anlaşılan o eski püskü daire boş.
I have to push my bike because one of the tyres is flat.
- Lastiklerden biri boşaldığı için bisikletimi itmek zorundayım.
The neglected room remained unoccupied.
- İhmal edilen oda boş kaldı.
The boats looked unoccupied.
- Gemiler boş görünüyordu.
When I look back on my youth, I see a spiritual void, said Tom.
- Tom Gençliğime baktığımda manevi bir boşluk görüyorum. dedi.
A man standing on the cliff was about to commit suicide by jumping into the void.
- Uçurumun üstünde duran bir adam boşluğa atlayarak intihar etmek üzereydi.
Anything is blissful with you. Nothing is meaningful without you.
- Seninle her şey hoş, sensiz her şey boş.
I don't know what to do with my leisure.
- Boş vaktimde ne yapacağımı bilmiyorum.
He has no leisure for sport.
- Onun spor için boş zamanı yok.
Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.