bilgilendirilmiş

listen to the pronunciation of bilgilendirilmiş
Турецкий язык - Английский Язык
informed
Simple past tense and past participle of inform
Instructed, having knowledge of a fact or area of education
Created, given form

after Nilus invndation, / Infinite shapes of creatures men do fynd, / Informed in the mud, on which the Sunne hath shynd.

Unformed or ill-formed; deformed; shapeless
past of inform
{s} aware of the facts, educated, knowledgeable, instructed
When journalists talk about informed sources, they mean people who are likely to give correct information because of their private or special knowledge. According to informed sources, those taken into custody include at least one major-general
consent: an agreement signed by all volunteers participating in a clinical research study, indicating their understanding of: (1) why the research is being done; (2) what researchers hope to learn; (3) what will be done during the trial, and for how long; (4) what risks are involved; (5) what, if any, benefits can be expected from the trial; (6) what other interventions are available; and (7) the participant's right to leave the trial at any time (See protocol )
An informed guess or decision is one that likely to be good, because it is based on definite knowledge or information. We are able to make more informed choices about how we use drugs. see also inform
describes people who have been the subject of an effective EDUCATION CAMPAIGN
having much knowledge or education; "an informed public"; "informed opinion"; "the informed customer"
having much knowledge or education; "an informed public"; "informed opinion"; "the informed customer
Someone who is informed knows about a subject or what is happening in the world. Informed people know the company is shaky. the importance of keeping the public properly informed. see also well-informed
The library and research skills teaching programme
bilgi
information

The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family. - Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.

The information presented in Kelly's paper on color coordination is seen to be of use in building up an alternative theory. - Renk koordinasyonu ile ilgili Kelly'nin raporunda sunulan bilginin alternatif bir teori oluşturmada faydalı olacağı anlaşilmaktadır.

bilgi
{i} data

The data is often inaccurate. - Bilgi çoğunlukla yanlıştır.

We examined the following magazines to collect the data. - Bilgi toplamak için aşağıdaki dergileri inceledik.

bilgi
{i} knowledge

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

Bilal is a person of knowledge. - Bilal bilgili bir kişidir.

bilgilendirilmiş üye devlet
(Hukuk) notified Member State
bilgi
instruction

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

bilgi
advice

She gave me advice as well as information. - O, bilginin yanı sıra bana tavsiye verdi.

The more information you give me, the better the advice I can provide you. - Bana ne kadar fazla bilgi verirseniz size o kadar daha iyi tavsiye verebilirim.

bilgi
know-how
bilgi
science

The lesson is science. - Dersimiz fen bilgisi.

I'm an eighth-grade science teacher in Boston. - Boston'da sekizinci sınıf fen bilgisi öğretmeniyim.

bilgi
(Bilgisayar) quote
bilgi
(Bilgisayar) more info

I think we need more information. - Sanırım daha çok bilgiye ihtiyacımız var.

We need more information. - Bize daha fazla bilgi lâzım.

bilgi
understanding
bilgi
(Argo) drum
bilgi
(Bilgisayar) cc
bilgi
learned

The learned are apt to despise the ignorant. - Bilgili insanlar cahil insanları küçümseme eğilimindedir.

No one is so learned that he can know all things. - Hiç kimse çok bilgili değil ki her şeyi bilebilsin.

bilgi
(Bilgisayar) help

Shouting at your computer will not help. - Bilgisayarınıza bağırmak işe yaramaz.

I believe you have information that can help us. - Bize yardım edebilecek bilgiye sahip olduğuna inanıyorum.

bilgi
(Bilgisayar) informative

This is a very informative article. - Bu çok bilgilendirici bir yazı.

bilgi
news

I read the newspaper to keep myself informed. - Kendimi bilgilendirmek için gazete okurum.

Electronic news media is our primary source of information. - Elektronik haber medya temel bilgi kaynağımızdır.

bilgi
(Felsefe) cognition
bilgi
(Bilgisayar) prompt
bilgi
cognisance
bilgi
input
bilgi
(Bilgisayar) informational
bilgi
aviso
bilgi
letter

This letter contains sensitive information that may offend some people. - Bu mektup, bazı insanlar gücendirecek hassas bilgiler içermektedir.

The letter informed her of his death. - Mektup onun ölümüyle ilgili onu bilgilendirdi.

bilgi
enlightenment
bilgi
cognizance
bilgi
steer

That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition. - O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.

bilgi
reprint
bilgi
report

I'd like to add some information to my report. - Raporuma bazı bilgiler eklemek istiyorum.

The suspect reportedly stole computers. - Söylendiğine göre sanık bilgisayarları çalmış.

bilgi
word

Tom didn't know how to translate the word computer because the people he was talking to had never seen one. - Konuştuğu insanlar daha önce bir bilgisayar görmedikleri için Tom computer kelimesini nasıl çevireceğini bilmiyordu.

I don't think that's a real word. - Bunun gerçek bir bilgi olduğunu sanmıyorum.

bilgi
lore
bilgi
fact

Did he acquaint you with the facts? - Size gerçeklerle ilgili bilgi verdi mi?

The text above contains no accurate facts on the matter. - Yukarıdaki metin konuyla ilgili kesin bilgiler içermiyor.

bilgi
snippet
bilgi
{i} notice

I'll have to take that question on notice. - Bu soruyu gerekli bilgiyi edindikten sonra yanıtlayacağım.

bilgi
information on
bilgi
knowledge of

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work. - Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir ön yargıya sebep olmasın diye Bayan Cockburn adını gizledi.

I don't have much knowledge of physics. - Fizik hakkında çok fazla bilgim yok.

bilgi
ınformation
bilgi
griff
bilgi
learning

Learning and cherishing data are not just the domain of Jewish people. - Bilgiye değer verip öğrenmek Yahudilerin tekelinde değildir.

The hardest part of learning a language is knowing the vocabulary by heart. - Dil öğrenmenin en zor kısmı kelime bilgisini ezberlemektir.

bilgi
knowledge, learning; information
bilgi
inside dope
bilgi
gleanings
bilgi
acquaintance

I have a nodding acquaintance with him. - Onunla ilgili çok az bilgim var.

bilgi
griffin
bilgi
intelligence

Intelligence and knowledge are two very different things. - Zeka ve bilgi iki çok farklı şeydir.

Intelligence and knowledge are two independent things. - Zeka ve bilgi iki ayrı şeydir.

bilgi
info

I want specific information. - Özellikli bilgi istiyorum.

Did you inform your teacher of this? - Bununla ilgili öğretmenini bilgilendirdin mi?

bilgi
instructions

A computer program is a list of instructions that tell the computer what to do. - Bir bilgisayar programı bilgisayara ne yapacağını söyleyen bir talimatlar listesidir.

I have attached instructions on how to use FTP to access our files. - Dosyalarımıza giriş için FTP'nin nasıl kullanılacağına dair bilgileri ekledim.

bilgi
savvy
bilgi
gen

I was impressed by the general knowledge of Japanese students. - Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.

Fully automatic story generation remains an unsolved problem for computer scientists. - Tam otomatik hikaye üretimi bilgisayar bilim adamları için çözülmemiş bir sorun kalmaya devam etmektedir.

bilgi
conveyance
bilgi
dope
bilgi
information; data
bilgi
line
bilgi
know how

It is becoming important for us to know how to use a computer. - Bir bilgisayarın nasıl kullanılacağını bilmemiz bizim için önemli hale geliyor.

Do you know how to use a computer? - Bir bilgisayarı nasıl kullanacağını biliyor musun?

bilgi
info , information
bilgi
knowhow
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение bilgilendirilmiş в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Bilgi
haber
Bilgi
malümat
Bilgi
malûmat

Yeterince malumatımız yok. - Yeterli bilgimiz yok.

bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malumat. Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malumat, vukuf: "Babası, önce ona, Mazlume ve ailesi hakkında birçok bilgi vermişti."- H. E. Adıvar. İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malumat, vukuf
bilgi
Bilim
bilgi
Genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler, malumat
bilgi
İnsan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen ad, malûmat
bilgi
Kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam
bilgi
Öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, malûmat, vukuf
bilgi
İnsan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü, malûmat, vukuf
bilgilendirilmiş
Избранное