Size yarına kadar müddet veriyorum.
- Ich gebe Ihnen bis morgen Zeit.
Bunu bitirmek için ne kadar zamanımız var?
- Wie viel Zeit haben wir, um das fertig zu machen?
Bu kitabı okumak için zamanım yok.
- Ich habe keine Zeit, dieses Buch zu lesen.
Kızınla vakit geçirip sohbet etmelisin.
- Du solltest Zeit mit deiner Tochter verbringen und dich mit ihr unterhalten.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- Er wird morgen zu dieser Zeit mit ihr das Abendessen essen.
Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.
- Vor langer Zeit war hier eine Brücke.
Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.
- Es ist zwecklos, in Zeiten einer Krise die Vergangenheit zu idealisieren.
Timewise variation of development.