Tom elbette tenis oynayabilir.
- Tom sure can play tennis.
Elbette orada olacağım.
- I'll be there for sure.
Tom bugünkü sınavı geçeceğinden bayağı emin.
- Tom is pretty sure that he'll pass today's exam.
Sen bunu bana anlatan ilk kişi değilsin, muhakkak son kişide değilsin.
- You're not the first person to tell me that, and surely you're not the last.
Şurası muhakkak ki, günümüz toplumunda tüketimin insan hayatında önemli bir yere haiz olduğunu ve refah seviyesini ve mutluluğunu yakından alâkadar etmesinin tabii olduğunu söyleyebiliriz.
- Surely, in the present-day society, we might as well consider it natural that consumption plays an important role in the life of man and is closely related to his well-being and happiness.
Endişelenme. Eminim, Tom'un henüz burada olmamasının sağlam bir nedeni var.
- Don't worry. I'm sure there's a good reason why Tom isn't here yet.
Beni kimsenin izlemediğini sağlama bağladım.
- I made sure no one was following me.
Gece beni mutlaka ara.
- Be sure and call me tonight.
Saat beşe kadar mutlaka burada olun.
- Be sure to come here by five.
O harika! Kesinlikle güleceksiniz.
- It's great! You'll laugh for sure.
Hayalinin gerçekleşeceği gün kesinlikle gelecek.
- The day will surely come when your dream will come true.
Şüphesiz Tom bunun farkında.
- Surely Tom is aware of that.
Şüphesiz o iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow, to be sure, but he isn't reliable.
Bu bilginin güvenilir olduğundan emin misin?
- Are you sure this information is reliable?
O kesinlikle iyi bir adam ama güvenilir değil.
- He is a good fellow for sure, but not trustworthy.
Keşke bunu kati olarak söyleyebilsem.
- I wish I could say for sure.