Bu resim uzaktan daha iyi görünüyor.
- Das Bild sieht besser von weitem aus.
Umarım, yarın daha iyi hissedersin.
- Ich hoffe, Sie werden sich morgen besser fühlen.
Sen en iyisi git onunla bizzat konuş.
- Du solltest besser persönlich mit ihm reden.
Bir şey söylememenin en iyisi olduğunu düşünüyordum.
- Ich dachte, es wäre besser, nichts zu sagen.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that one is better.
İngilizceni geliştirmek istiyorsan onun konuşulduğu ülkelere gitsen iyi olur.
- If you are to improve your English, you had better go to countries where it is spoken.
Kendimi geliştirmek için her şeyi yapmaya hazırım.
- I'm prepared to do anything to better myself.
Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
- I like coffee better than tea.
Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
- I like vocal music better than instrumental music.
Daha iyi yapmak zorundayız.
- We've got to do better.
Gelecek sefer daha iyi yapmak zorundasın.
- We have to do better next time.
O zamanlar gerçekten daha iyi şekildeydim.
- I was in better shape back then.
Ne kadar çok çabalarsam çabalayayım, onu, onun yapabildiğinden daha iyi şekilde yapamam.
- No matter how hard I try, I can't do it any better than she can.
Nereye gidersen git evinden daha güzel bir yer bulamazsın.
- Wherever you may go, you will not find a better place than your home.
Düne nazaran bugün hava daha güzel.
- Compared to yesterday, the weather is better today.
No matter what I do, she says I can do better.
- Was auch immer ich tue, sie sagt, ich kann es besser.
What you don't have is better than what you do have.
- Das, was du nicht hast, ist besser als das, was du hast.
He looks much better now.
- Er sieht jetzt viel besser aus.
I'm feeling much better today.
- Ich fühle mich heute viel besser.