It's evident that you told a lie.
- Yalan söylediğin belli.
It is evident that he did it.
- Onun onu yaptığı bellidir.
It was apparent that someone had taken the money by mistake.
- Birinin parayı yanlışlıkla aldığı belliydi.
Apparently, Tom doesn't like Mary.
- Belli ki Tom Mary'den hoşlanmıyor.
Tom has certain qualities you'll appreciate.
- Tom takdir edeceğin belli niteliklere sahip.
Ted was certain of winning the game.
- Ted'in oyunu kazanacağı belliydi.
If you are a parent, don't allow yourself to set your heart on any particular line of work for your children.
- Eğer bir ebeveyn iseniz, çocuklarınız için belli bir iş dalını çok istemenize izin vermeyin.
It is not clear who wrote this letter.
- Bu mektubu kimin yazdığı belli değildir.
He is a teacher, as is clear from his way of talking.
- Onun konuşma şeklinden açıkça belli olduğu için, o bir öğretmendir.
The goal of the center should be to train young people from other countries within a specific time period.
- Merkezin hedefi, diğer ülkelerden gelen gençleri belli bir zaman aralığında eğitmek olmalıdır.
Everything will be decided on Monday.
- Her şey pazartesi günü belli olacak.
It is plain that you are to blame.
- Senin suçlanacağın belli.
Tom was obviously in pain.
- Tom'un acı içinde olduğu belliydi.
Obviously, he is lying.
- Belli ki yalan söylüyor.