Bilim adamlarına göre yaygın bir hata her problemin teknik bir çözümü var olduğuna yanlışlıkla inanmaktır.
- A fault common to scientists is mistakenly believing that every problem has a technical solution.
Onlar görmek inanmaktır diyorlar.
- They say that seeing is believing.
Yapmanız gereken bütün şey bana inanmaktır.
- All you have to do is believe me.
Ona inanmakla aptallık ettin.
- It was stupid of you to believe in him.
Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.
- Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again.
Sosyal ağlarda hırsızlar, sahteciler, sapıklar veya katiller olabilir. Güvenliğiniz için, onlara inanmamalısınız.
- There may be thieves, fakers, perverts or killers in social networks. For your security, you shouldn't believe them.
Çocukluğumda Noel Baba'ya inandım.
- In my childhood, I believed in Santa Claus.
Katolik kilisesine inanmayan insanlar bile Papa'ya sembolik bir lider olarak saygı duyuyorlar.
- Even people who don't believe in the Catholic church venerate the Pope as a symbolic leader.
O, Ben'in sözlerine inanmadı.
- He didn't believe Ben's words.
If you believe the numbers, you'll agree we need change.
I believe in faeries.
I believe there is life after death.
I believe it might rain tomorrow.(This definition is the same as to accept as true, but for a likely event might rain tomorrow).
... in human nature believing the kindness of it and ...
... believing they simply didn't get it. ...