Определение beklenen в Турецкий язык Английский Язык словарь
- expected
There were some expected answers.
- Beklenen bazı cevaplar vardı.
There were more people present at the birthday party than was expected.
- Doğum günü partisinde beklenenden daha çok insan vardı.
- inevitable
- anticipated
- due
- in prospect
- expectable
- known
- (Bilgisayar) pending
We postponed our picnic pending a change in the weather.
- Havada beklenen değişikliklikten pikniğimizi erteledik.
- awaited
- expected to
I did what I was expected to do.
- Yapmam bekleneni yaptım.
I want to do everything I'm expected to do.
- Yapmam beklenen her şeyi yapmak istiyorum.
- (Bilgisayar) no contingency
- (Askeri) due in
- bided
- sure to happen
- prospective
- foregone
- anticipatory
- stock
- to be expected
- beklenen azami hasar
- (Sigorta) probable maximum loss
- beklenen düzeyde olmayan
- poor
- beklenen kar
- expected profit
- beklenen kayıp
- (Ticaret) expected loss
- beklenen kayıplar
- expected loss
- beklenen maliyet
- (Bilgisayar) estimated cost
- beklenen masraf
- (Ticaret) commitment
- beklenen olay
- (Bilgisayar) invited event
- beklenen parasal değer
- (Ticaret) expected monetary value
- beklenen yaşam süresi
- life expectancy
- beklenen yaşama süresi
- life expectancy
- beklenen şey
- expectancy
- beklenen şey
- (Ticaret) prospect
- beklenen aşma oranı
- (Askeri) expected overtopping rate
- beklenen başarı boşluğu
- (Ticaret) performance-expectations gap
- beklenen bir şekilde
- expectedly
- beklenen büyüklük
- (Politika, Siyaset) expected scale
- beklenen değer
- (Ticaret) epected value
- beklenen durumdan sapmak
- aberrate
- beklenen en şiddetli deprem
- (Çevre) maximum credible earthquake
- beklenen etki
- (Politika, Siyaset) expected impact
- beklenen fayda
- (Ticaret) expected utility
- beklenen gelir teorisi
- (Ticaret) anticipated income theory
- beklenen getiri
- (Ticaret) epected return
- beklenen gün
- target date
- beklenen ilgiyi çekememek
- cut a poor figure
- beklenen katkı
- expected contribution
- beklenen net kar oranı
- (Ticaret) expected rate of net profits
- beklenen parasal genişleme
- (Ticaret) anticipated monetary expansion
- beklenen politikalar
- (Ticaret) anticipated policies
- beklenen portföy getirisi
- (Ticaret) expected portfolio return
- beklenen reel faiz oranı
- (Ticaret) ex ante real rate of interest
- beklenen rol
- anticipatory role
- beklenen sonuç
- expected result
- beklenen sonuç
- (deyim) foregone conclusion
- beklenen sosyalleşme
- anticipatory socialization
- beklenen sıklık
- (Pisikoloji, Ruhbilim) expected frequency
- beklenen verim
- (Ticaret) expected yield
- beklenen yok satma miktarı
- expected sell-out rate
- beklenen şekilde
- prognosticatively
- beklenen: değer
- (Bilgisayar) expected: value
- bekle
- expect
Don't expect too much.
- Çok fazla şey bekleme.
Did that hotel meet your expectations?
- Otel beklentilerini karşıladı mı?
- bekle
- hold on
Hold on a moment, please.
- Biraz bekleyin, lütfen.
Please hold on a moment.
- Lütfen biraz bekleyin.
- bekle
- hang on
Now, hang on a second.
- Şimdi, bir saniye bekle.
Hang on a minute. I'll call Jimmy.
- Bir dakika bekle. Jimmy'yi arayacağım.
- bekle
- wait
Carlos waited a moment.
- Carlos bir müddet bekledi.
Please wait half an hour.
- Lütfen yarım saat bekle.
- bekle
- held on
- bekle
- {f} expected
The garden was larger than I had expected.
- Bahçe beklediğimden daha büyüktü.
Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.
- bekle
- (Bilgisayar) pause
Tom hit the pause button.
- Tom bekletme butonuna bastı.
Tom put the key in the lock and paused a moment before he turned it.
- Tom anahtarı kilide taktı ve onu çevirmeden önce bir süre bekledi.
- bekle
- hold your horses
- bekle
- (Bilgisayar) waitfor
- bekle
- (Konuşma Dili) not so fast
- bekle
- {f} waiting
There were five patients in the waiting room.
- Bekleme salonunda beş hasta vardı.
We men are used to waiting for the women.
- Biz, erkekler kadınları beklemeye alışığız.
- bekle
- await
Tom wasn't awaiting me.
- Tom beni beklemiyordu.
Awaiting your quick response . . .
- Hızlı yanıtın bekleniyor.
- bekle
- bide
We just need to bide our time.
- Sadece uygun zamanı beklemeliyiz.
We need to bide our time.
- Zamanımızı beklemeliyiz.
- bekle
- watch to
- bekle
- watch for
- bekle
- wait for
I'll wait for him for an hour.
- Onu bir saat bekleyeceğim.
Please wait for five minutes.
- Lütfen beş dakika bekle.
- bekle
- bode
- bekle
- {f} bided
- bekle
- {f} biding
- bekle
- {f} awaited
Maria awaited him, but he did not come.
- Maria onu bekledi ama o gelmedi.
- bekle
- look forward
Tom told me he had nothing to look forward to.
- Tom bana sabırsızlıkla beklediği bir şeyi olmadığını söyledi.
May we look forward to receiving your order?
- Siparişinizi almayı dört gözle bekleyebilir miyiz?
- bekle
- hold#on
- bekle
- look#forward