Evvelki gün Amerika'ya yola çıktı.
- She left for America the day before yesterday.
Dün ya da evvelsi gün Asahi gazetesinde Wikipedia'dan alıntı yapmamanız gerektiğini vurgulayan bir ifade vardı.
- There was a statement in the Asahi newspaper yesterday or the day before stressing that you shouldn't quote Wikipedia.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
- Before going to work in Paris, I must brush up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
- Before going to study in Paris, I must brush up on my French.
Filmi daha önce gördüğüm için televizyonu kapattım.
- I turned off the TV because I had seen the movie before.
Daha önce böyle harika bir film izlediniz mi?
- Have you seen such a wonderful movie before?
John mesleğini ailesinden daha önde tutar.
- John puts his career before his family.
Seninle daha önce karşılaştığımı düşünüyorum.
- I think I've met you before.
Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
- Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
Kaza, önceki gün oldu.
- The accident happened the day before yesterday.
Tom öncekinden daha güvende hissetmeye başladı.
- Tom started to feel more confident than before.
Evvelce sarhoş oldum; daha da çok olacak gibiyim.
- I've been drunk before and likely will get drunk many more times.
Sen doğmadan öncesinden beri babanı tanıyorum.
- I've known your father since before you were born.
Evlilik öncesi seks mi? Evet, Tom. Bu evlilik öncesi seks anlamına gelir.
- Premarital sex? Yes, Tom. It means sex before marriage.
Bizim başkanımız şimdi eskiden olduğu kadar popüler değil.
- Our president is not as popular now, as he was before.
Eskiden kahvaltıdan önce yürüyüş yapardım.
- I used to take a walk before breakfast.
Düzinelerce insan istasyonun önünde toplandı.
- Dozens of people gathered before the station.
Yeni bir öğretmen sınıfın önünde durdu.
- A new teacher stood before the class.
İşleri önceden hazırlayalım.
- Let's get things ready beforehand.
Sana önceden bildireceğim.
- I'll let you know beforehand.
O çok geçmeden eve döner.
- It won't be long before he returns home.
O, çok geçmeden tövbe etti.
- He came to repent before long.
Vardiyamın öncesinde sadece bir saatim var.
- I only have an hour before my shift.
Sen doğmadan öncesinden beri babanı tanıyorum.
- I've known your father since before you were born.
O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
- He recoiled before his master's anger.
Adının önüne bir haç yap.
- Make a cross before your name.
Evlilik teklif etmeden önce düğün planlamak arabayı atın önüne koymaktır.
- Planning the wedding before proposing is putting the cart before the horse.
An entrepreneur puts market share and profit before quality, an amateur intrinsic qualities before economical considerations.
He stood before me.
The period before us looks grim because of the economical crisis.
In alphabetical order, cat comes before dog, canine before feline.
I've never done this before.
The case laid before the panel aroused nothing but ridicule.
He died previous to my arrival.
- He died before I arrived.