Onun elbiseleri yıpranmış.
- His clothes are worn out.
Benim ayakkabılar yıpranmış.
- My shoes are worn out.
Deri ceketin dirsekleri aşınmış.
- The leather jacket has worn out at the elbows.
Deri ceket dirsekten aşınmış.
- The leather jacket has worn out at the elbow.
Bir ay boyunca aynı şapkayı giydi.
- She has worn the same hat for a month.
Onun yeni bir şapka giydiğini fark ettim.
- I noticed that she had worn a new hat.
Onu yıpranmış eski ve yorgun buldum.
- I found him worn out, old, and tired.
O, eve vardığında yorgundu.
- He was worn out when he got home.
Tom tamamen bitkindi.
- Tom was all worn out.
Karısı, çocuklara baktıktan sonra bitkin düşmüş.
- His wife is worn out after looking after the children.
... what happens to the garments after they're worn? ...
... Put it this way, I've not worn them. ...