6.30'a kadar ayakta olmak zorundayım.
- I have to be up by 6:30.
Bütün gece ayakta olmak istemiyorum.
- I don't want to be up all night.
Tom'un gelip seninle konuşmasını beklemek yerine, sadece onun yanına gitmelisin.
- Instead of waiting for Tom to come up and speak to you, you should just go up to him.
Bir yabancı onun yanına yaklaştı ve saati sordu.
- A stranger came up to her and asked her the time.
Oldukça yeterli olduğumu hissetmiyorum.
- I am not feeling quite up to par.
Noele kadar bir araba almak için yeterli para biriktirmeliydim.
- I ought to have enough money saved up to buy a car by Christmas.
%30 a varan indirimler - Save up to 30%.
%30 a varan indirimler - Save up to 30%.
O, iş için uygun değil.
- He is not up to the task.
Tom işe uygun olduğunu düşünmüyor.
- Tom doesn't think he is up to the job.
O, dosdoğru bana doğru geldi.
- He came straight up to me.
Köpek koşarak bana doğru geldi.
- The dog came running up to me.
Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.
- My son can count up to a hundred now.
O,şu ana kadar en iyi skordur.
- It's the best score up to now.
Are you up to lifting something that heavy?.
There’s only one rooted tree with two leaves, up to ordering.
It's up to the prosecution to prove that the defendant is guilty.
You can make up to five copies.
It’s up to you whether to get the blue one or the red one.
Go up to the counter and ask.
What have you been up to?.