be that

listen to the pronunciation of be that
Английский Язык - Турецкий язык
olmak o
that
(İnşaat) şu

Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir. - This is a good book, but that one is better.

Bu bir postane, şu ise bir bankadır. - This is a post office and that is a bank.

that
o
that
bağlaç ki
that
conj. şu
that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever. - See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.

İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi? - Can a two-year-old boy run that fast?

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse. - Tom wishes that he could be a better French speaker.

Keşke onunla gidebilseydim. - I regret that I couldn't go with her.

that
(bağlaç) şu, o, ki, diye, için
that
{s} öteki

Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip. - This car has a better performance than that one.

that
böyle

Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum. - I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.

Onun böyle güzel bir teklifi reddetmesine şaşırdım. - I am surprised that she refused such a good offer.

that
{z} o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After That cat has been up to O kedi yine marifetini göstermiş
that
için

Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar. - In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for man, one giant leap for mankind.

that
diye

Kilo alacağı korkusuyla diyet yapıyor. - She is on a diet for fear that she will put on weight.

Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur. - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.

that
in that mademki
that
O that
that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

Ekvatora yakın dar bir bölgede bulunan, tropik yağmur ormanları o kadar hızlı yok oluyorlar ki 2000 yılına kadar onların % 80 yok olabilir. - The tropical rainforests, located in a narrow region near the equator, are disappearing so fast that by the year 2000 eighty percent of them may be gone.

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

that
ki o

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz. - My father is so old that he can't work.

that
öylesine

Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum. - I don't know how to manage that large estate.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
that
-dığı(nı)
that
ki onu

Gerçek şu ki onun babası işten dolayı New York'ta yalnız yaşıyor. - The fact is that his father lives alone in New York because of work.

Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam. - This is so heavy a box that I can't carry it.

that
-an
that
ki ona

Tom dedi ki ona göre Mary, kaybettiği anahtarı John'un nerede bulduğunu biliyormuş. - Tom said that he thought Mary knew where John had found the key she'd lost.

Tom o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim. - Tom ran so fast that I couldn't catch him.

be it
olması
be your
olmak için
that
yaptığı
Английский Язык - Английский Язык

Определение be that в Английский Язык Английский Язык словарь

that
So, so much; very

I did the run last year, and it wasn't that difficult.

that
indeed

That it is.

that
Which, who

I like the song that you wrote.

that
That thing

That was an interesting example.

that
To a given extent or degree; particularly

I'm just not that sick.

that
The (thing) being indicated (at a distance from the speaker, or previously mentioned, or at another time)

That battle was in 1450.

that
Connecting noun clause (as involving reported speech etc.)

He told me that the book is a good read.

that
Connecting a subordinate clause indicating purpose

He must die that others might live.

that
to such a degree
that
singular and at a distance from the speaker
that
{s} pronoun used to indicate a specific person or thing
that
conj. in order for
that
As a relative pronoun, that is equivalent to who or which, serving to point out, and make definite, a person or thing spoken of, or alluded to, before, and may be either singular or plural
that
As a demonstrative pronoun pl
that
(pro ) mot, moht; rU, roo
that
pron. pronoun used to indicate a specific person or thing
that
That, as a demonstrative, may precede the noun to which it refers; as, that which he has said is true; those in the basket are good apples
that
As an adjective, that has the same demonstrative force as the pronoun, but is followed by a noun
that
{c} because

You will suffer because of that. - You'll suffer because of that.

You'll suffer because of that. - You will suffer because of that.

that
{p} which, who, the thing
that
Those, that usually points out, or refers to, a person or thing previously mentioned, or supposed to be understood
that
Connecting clauses involving reported speech etc
that
dat
that
as
be that

    Турецкое произношение

    bi dhıt

    Произношение

    /bē ᴛʜət/ /biː ðət/
Избранное