Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
O bir sineğe bile zarar veremez.
- She can't even harm a fly.
O, tatili sırasında bile asla çevrimiçi değil.
- She is never online, even during her vacation.
On iki, çift bir sayıdır.
- Twelve is an even number.
Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
- Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
- Tom has been calling me regularly every evening.
Tom etkinliği düzenledi.
- Tom organized the event.
Biz dahi Tom'dan hoşlanmıyoruz.
- We don't even like Tom.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Ben garip bir şey olduğunu hissetmiş olmama rağmen, ben sadece onun ne olduğunu bilmiyordum.
- Even though I felt that there was something strange, I just didn't know what it was.
Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.
- Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
Tarafsızlık bile taraflıdır.
- Even impartiality is partial.
Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
- Tom has been calling me regularly every evening.
Tom bir bağış toplama etkinliği düzenliyor.
- Tom is organizing a fundraising event.
Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.
- He remained calm even in the presence of danger.
Sakin bir kış akşamıydı.
- It was a calm winter evening.
Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.
- I like physics, and I like mathematics even more.
Fırtına daha da şiddetlendi.
- The storm became even more violent.
Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
- It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler.
- We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Tom neredeyse her akşam evdedir.
- Tom is at home almost every evening.
Neredeyse Tom'u hatırlamıyorum.
- I barely even remember Tom.
Mary sadece Tom'un arkadaşı olduğunu değil aynı zamanda onu tanıdığını bile reddetti.
- Mary not only denied that she was Tom's friend, but that she even knew him.
Tom ve Mary her zaman aynı renk giysileri bile giyiyorlar.
- Tom and Mary even always wear the same color clothes.
Olaylar tam onun tahmin ettiği gibi meydana geldi.
- The events unfolded just as she predicted.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü.
- Tom is quite helpful, indulgent even.
Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
- This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
When the even was come they brought unto him many that were possessed with devylles .
I'm at home every evening.
- I am at home every evening.
We're expecting company this evening.
- We are expecting company this evening.
Four, fourteen and forty are even numbers.
I was strong before; but now I am even stronger.
We need to even this playing field; the west goal is too low.
Clear out those rocks. The surface must be even.
He put me on the scale in my underwear and socks: 82 pounds. I left, humming all day long, remembering that once upon a time my ideal weight had been 84, and now I'd even beaten that. I decided 80 was a better number, a nice even number to be.
Despite her fear, she spoke in an even voice.
The distribution of food must be even.
... interface so that you don't even have to ...
... created. And the plans that I talked about will create even more. But when Governor Romney ...