bahane

listen to the pronunciation of bahane
Турецкий язык - Английский Язык
pretext

He came to my house on the pretext of seeing me. - O, beni görme bahanesiyle evime geldi.

He did not come on the pretext of sickness. - O, hastalık bahanesiyle gelmedi.

excuse

There is no excuse for his delay. - Onun gecikmesi için hiçbir bahane yoktur.

There is no excuse for your actions. - Yaptıklarının hiçbir bahanesi yoktur.

cloak
excuse, pretext, subterfuge, put-off
(Kanun) colour
put-off
out

You're out of excuses. - Başka bahanen kalmadı.

cop-out
pretex

He came to my house on the pretext of seeing me. - O, beni görme bahanesiyle evime geldi.

The Japanese fishing fleet catches more than 1000 whales per year on the pretext of scientific research. - Japon balıkçılık filosu bilimsel araştırma bahanesiyle yılda 1000'den fazla balina yakalar.

subterfuge
veil
plea

He was deaf to my pleas. - Benim bahanelerimi duymazdan geliyordu.

peg
cavil
blind
evasion
guise
pretence
shift
cop out
rise
cover
putoff
salvo
stalking-horse
allegation
stall
stalking horse
grounds
{i} rationalization
bahane arayarak
caviling
bahane bulmak
find a pretext
bahane etmek
pretending
bahane etmek
allege
bahane uydurmak
Make (up) excuses
bahane üretmek
excuse to produce
bahane aramak
cavil
bahane aramak
to seek a pretext
bahane aramak
to look for an excuse
bahane bulmak
to find an excuse

Mary doesn't want to see me, but I have to find an excuse for talking to her. - Mary beni görmek istemiyor, fakat onunla konuşmak için bir bahane bulmak zorundayım.

bahane bulmak
to find a pretext
bahane bulunmaz
beyond exception
bahane ederek
on the pretext that
bahane ederek
on the excuse that
bahane etmek
plead
bahane etmek
to plead, to allege
bahane etmek
to use (someone, something) as an excuse, make (someone, something) an excuse
bahane etmek
pretend
bahane ile oyalama
foot dragging
bahane uydurmak
allege an excuse
bahane uydurmak
make up an excuse
bana bahane gösterme
but me no buts
Ecel gelince başa baş ağrısı bahane
(Atasözü) Death is a debt to pay, the cause is meaningless
bahane bulmak
find excuse
bahaneler
excuses
bahane bulmak
{f} rationalize
sudan bahane
lame excuse

I don't want to hear your lame excuses. - Senin sudan bahanelerini duymak istemiyorum.

sudan bahane
thin excuse
sudan bahane
sorry excuse
vaziyeti kurtaran bahane
face saving excuse
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) Garaz
(Osmanlı Dönemi) f. Vesile. Sebeb
(Osmanlı Dönemi) Yalandan özür
(Osmanlı Dönemi) Kusur. Noksan
Bir şeyin gerçek sebebi gizlenerek ileri sürülen sözde sebep
Bir şeyin gerçek sebebi gizlenerek ileri sürülen sözde sebep: "Alışveriş bahanesiyle acaba çıkıp bir dolaşsam mı?"- A. İlhan
mahna
(Osmanlı Dönemi) DÂİYE
(Osmanlı Dönemi) SEBEB
bahane etmek
Herhangi bir şeyi sebep olarak ileri sürmek
bahane
Избранное