başsız

listen to the pronunciation of başsız
Турецкий язык - Английский Язык
acephalous, acephalic, headless
unbound
headless; leaderless
headless

He is running around like a headless chicken. - O, başsız bir tavuk gibi etrafta koşturuyor.

having no chief
having no official leader
acephalous
(Denizbilim) headed
{s} rudderless
baş
top

We talked about various topics. - Biz değişik başlıklarda konuştuk.

It's not a suitable topic for discussion. - Tartışma için uygun bir başlık değil.

baş
{i} beginning

I was beginning to lose my cool. - Soğuk kanlılığımı kaybetmeye başlıyordum.

She will arrive in Tokyo at the beginning of next month. - Önümüzdeki ayın başında Tokyo'ya varacak.

baş
{i} leader

Former London mayor Boris Johnson was the leader of the campaign for Brexit. - Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson Brexit için kampanyanın lideriydi.

Republican Party leaders criticized President Hayes. - Cumhuriyetçi Parti liderleri Devlet Başkanı Hayes'i eleştirdiler.

baş
{i} head

I have a bad headache. - Korkunç derecede başım ağrıyor.

It's best to wear a cap on your head during the cold Moscow winters. - Soğuk Moskova kışlarında kendi başına şapka takmak en iyisidir.

baş
main

Hinduism is the main religion in India. - Hinduizm Hindistan'daki başlıca dindir.

The main islands of Japan are Hokkaido, Shikoku, Honshu and Kyushu. - Japonya'nın başlıca adaları Hokkaido, Shikoku, Honshu ve Kyushu'dur.

baş
{s} initial

The couple carved their initials in an oak tree. - Çift baş harflerini meşe ağacına kazıdı.

The couples carved their initials in oak trees. - Çiftler baş harflerini meşe ağaçlarına kazıdılar.

başsız bulon
stud bolt
başsız vida
headless screw
başsız çivi
brad
başsız çivi
sprig
başsız çivi çakmak
sprig
baş
coconut
baş
heading

What heading does this come under? - Bu hangi başlığın altında toplanıyor?

baş
prime

The Prime Minister met with the press. - Başbakan basın toplantısı yaptı.

Prime Minister Koizumi is certainly not a cold-blooded man. - Başbakan Koizumi kesinlikle soğukkanlı bir insan değildir.

baş
capital

Beijing is the capital of China. - Pekin, Çin'in başkentidir.

The capital of Italy is Rome. - İtalya'nın başkenti Roma'dır.

baş
{i} potato

I ate the whole bag of potato chips by myself. - Bir torba patates cipsini tek başıma yedim.

If I start eating potato chips, I can't stop. - Patates cipsi yemeye başlarsam, duramam.

baş
{s} especial

It's interesting to observe American politics, especially during a presidential election. - Amerikan siyasetini, özellikle başkanlık seçimi sırasında gözlemlemek ilginçtir.

baş
{s} foremost
baş
tete
baş
(Havacılık) course

If you flunk this exam, you'll have to repeat the course. - Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.

I see no other course of action. - Başka bir hareket tarzı göremiyorum.

baş
key

Trusting yourself is the key to success. - Kendine güvenmek başarının anahtarıdır.

The mayor presented him with the key to the city. - Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.

baş
cardinal
baş
{s} general

The president granted a general pardon. - Başkan genel af ilan etti.

The general decided to launch an offensive against the enemy camp. - General düşman kampına karşı bir saldırı başlatmaya karar verdi.

baş
parent

All the other children in the school had rich parents, and he was beginning to feel like a fish out of water. - Okuldaki diğer tüm çocukların zengin ebeveynleri vardı, ve o sudan çıkmış bir balık gibi hissetmeye başlıyordu.

His parents were glad at his success in the examination. - Ebeveynleri onun sınavdaki başarısından memnunlardı.

baş
(İnşaat) short edge
baş
(Askeri) nose

My glasses started to slip down my nose. - Gözlüğüm burnumdan aşağı kaymaya başladı.

I don't poke my nose into other people's business. - Burnumu başkalarının işine sokmam.

baş
principal

Mr. Jackson is our principal. - Bay Jackson bizim başkanımız.

The principal natural isotope of aluminium is aluminium-27. - Alüminyum'un başlıca doğal izotopu alüminyum-27'dir.

baş
bow

He bowed to me as he left the room. - O, odadan ayrılırken başıyla beni selamladı.

He bowed to his teacher. - O, başıyla öğretmenini selamladı.

baş
helm

To protect your head, you need to wear a helmet. - Başınızı korumak için bir kask takmanız gerekir.

baş
kephale
baş
master

Masterpieces are only successful attempts. - Başyapıtlar yalnızca başarılı denemelerdir.

This movie is indeed a timeless masterpiece. - Bu film gerçekten ebedi bir başyapıt.

baş
nob

Nobody has heard of it but me. - Benden başka hiç kimse onu duymadı.

Nobody but John has heard of it. - John'dan başka hiç kimse onu duymadı.

baş
primary

The show Hoarders is one of the primary causes of armchair psychology in America. - Gösteri Stokçular Amerika'da koltuk psikolojinin başlıca nedenlerinden biridir.

Honesty is the primary reason for his success. - Dürüstlük onun başarısı için temel nedendir.

baş
grand

Sometimes my grandfather talks to himself when left alone. - Bazen büyük babam kendi başına bırakıldığında, kendi kendine konuşur.

Grandmother carried the table by herself. - Büyükanne masayı kendi başına taşıdı.

baş
primus
baş
premier

The premier and his cabinet colleagues resigned. - Başbakan ve kabine arkadaşları istifa ettiler.

Today's paper reports that the premier has given up the idea of visiting America. - Bügünkü gazete Başbakanın Amerikayı ziyaret etme fikrinden vazgeçtiğini bildiriyor.

baş
nut

Nobody listens to this music except nuts. - Delilerden başka kimse bu müziği dinlemez.

baş
first

At first each man had paid $10. - İlk başta her insan 10 ABD doları ödemişti.

At first, they were all convinced he was innocent. - İlk başta, onların hepsi onun masum olduğuna ikna oldular.

baş
proto-
baş
chief

The army chief reported that the war was lost. - Genelkurmay başkanı savaşın kaybedildiğini bildirdi.

The accident was caused chiefly by the unpredictable weather. - Kazanın başlıca nedeni öngörülemeyen havaydı.

baş
base

Probably, the prime minister means 'politics based on religious values.' - Muhtemelen Başbakan, dinî değerlere dayalı siyaseti kast ediyordur.

Baseball season has begun. - Beyzbol sezonu başladı.

baş
kingpin
baş
chıef
baş
basis

We work on a piecework basis. - Biz parça başı esasına göre çalışırız.

Everything starts from the basis. - Her şey temelden başlar.

baş
side, near vicinity, presence: sofra başında at the table. ocak başında near the hearth
baş
(Denizcilik) bow
baş
wrestling first class
baş
head: elli baş sığır fifty steers, fifty head of cattle
baş
fore

According to the weather forecast, the rainy season will set in before long. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.

He lived alone in the forest. - Ormanda yalnız başına yaşadı.

baş
knob
baş
in many idioms self, oneself
baş
noddle
baş
main, head, chief, top
baş
top, summit, crest
baş
costard
baş
arch

This building is the architect's crowning achievement. - Bu bina mimarın en yüksek başarısıdır.

Every man's work, whether it be literature or music or a picture or architecture or anything else, is always a portrait of himself. - Her erkeğin işi, ister edebi ya da müzik ya da bir resim ya da mimari ya da başka bir şey olsun, her zaman kendisinin bir portresidir.

baş
off

Whatever you're doing, starting off on the right foot is essential. - Ne yaparsan yap,doğru adımla başlamak kaçınılmazdır.

There used to be a post office on the corner. - Köşe başında postahane vardı.

baş
clove (of garlic); cyme; (plant) bulb
baş
central

I work in Central Park every morning starting at six. - Central Park'ta her sabah altıda başlayarak çalışıyorum.

Mario Draghi is the head of the European Central Bank. - Mario Draghi, Avrupa Merkez Bankası'nın başkanıdır.

baş
leader, chief, head
baş
head; chief, leader; beginning; end; top; bow; main, chief, leading, principal, cardinal
baş
outset
baş
in chief
baş
governing
baş
end, either of two ends
baş
sconce
baş
primal
baş
agio, exchange premium
baş
beginnings

In love, there are only beginnings. - Aşkta, sadece başlangıçlar vardır.

Modern philosophy has its beginnings in the 19th century. - Modern felsefe 19. yüzyılda başlamıştır.

baş
head (of a pin)
baş
(Anatomi) cephal
baş
jemmy
baş
end

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

He tried to kill himself but it ended in failure. - O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.

baş
ending

The film had a great beginning, but the ending wasn't believable. - Filmin harika bir başlangıcı vardı, ancak sonu inandırıcı değildi.

A good beginning makes a good ending. - İyi başlayan iyi biter.

baş
pate
kolsuz ve başsız gövde
torso
Турецкий язык - Турецкий язык
Başı olmayan
Yöneticisi, başkanı olmayan
BAŞ
(Osmanlı Dönemi) t. Reis, birinci, evvel. Başlıca, en mühim
Baş
(Osmanlı Dönemi) NITAB
Baş
ser
baş
Arazide en yüksek nokta
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser
baş
insan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları bulunduran vücudun üst kısmı
baş
Temel, esas: "Gücün, erdemliğin, bilimin, her şeyin başı paradır, para."- H. E. Adıvar
baş
Güreşte pehlivanların ayrıldıkları beş derecenin en yükseği
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi
baş
Bir teknenin ön ve ileri kısmı
baş
Para değiştirirken verilen veya alınan üstelik, sarrafiye
baş
Çıban
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazı yiyeceklerde adet
baş
Temel, esas
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu
baş
İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız gibi organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser: "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbenti çekip aldı."- N. Cumalı
baş
Başlangıç, önsöz
baş
Bir şeyin genellikle toparlakça ucu: "Avcumuzun içinde sakladığımız sigaraların yanmış ucu ile fitillerin başını yaktık."- F. R. Atay
baş
Deniz teknelerinde ön taraf
baş
Bir topluluğu yöneten kimse: "Cumhurbaşkanı devletin başıdır."- Anayasa
baş
Bir şeyin uçlarından biri: "Bu müjde verilince acele yerinden kalktı, merdiven başına yürüdü."- R. H. Karay
baş
Kasaplık hayvanlarda ve bazıyi yeceklerde tane
baş
Bir topluluğu yöneten kimse
baş
Bir şeyin yakını veya çevresi. "Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
Başlangıç

Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı.

Başlangıçta varsıllık içinde yaşıyorlardı. - Başlangıçta lüks ve sefa içinde yaşıyorlardı.

baş
Bir şeyin uçlarından biri
baş
"Önem veya yönetim bakımından ileride olan, en önemli, en üstün" anlamında birleşik kelimeler yapar
baş
(Osmanlı Dönemi) re's
Английский Язык - Турецкий язык

Определение başsız в Английский Язык Турецкий язык словарь

baş
baştan
başsız
Избранное