bütünleşmiş

listen to the pronunciation of bütünleşmiş
Турецкий язык - Английский Язык
integrated
close knit
bütün
entire

This is my favorite track on the entire disc. - Bu, bütün diskteki favori parçam.

We spent the entire day on the beach. - Bütün günü plajda geçirdik.

bütün
all

All the flowers in the garden are yellow. - Bahçedeki bütün çiçekler sarı.

Money is the root of all evil. - Para bütün kötülüğün köküdür.

bütün
whole

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

Tom spent the whole day reading in bed. - Tom bütün gününü yatakta okuyarak geçirdi.

bütün
{s} complete

This isn't completely wrong. - O bütünüyle yanlış değil.

Tom worked all day and was completely worn out. - Tom bütün gün çalıştı ve tamamen bitkin düştü.

bütün
utter
bütün
{i} gross

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün bebek dişlerini bu kibrit kutusunda biriktirdin mi? Bu iğrenç!

You saved all your baby teeth in this matchbox? That's gross! - Bütün çocukluk dişlerini bu kibrit kutusunda mı biriktirdin? Bu iğrenç!

bütün
the total
bütün
pan

The whole city is in panic. - Bütün şehir panik içinde.

bütün
intact
bütün
every

All countries have a responsibility to preserve the ancestral relics of every people group within their borders, and to pass these on to the coming generations. - Bütün ülkeler, tüm sınırları içindeki insan grupların ecdat yadigar eserlerini koruma ve gelecek nesillere aktarma sorumluluğu var.

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

bütün
out-and-out
bütün
monolith
bütün
grand

Grandmother died, leaving the whole family stunned. - Büyükanne bütün aileyi buz kesilmiş bırakarak öldü.

Tom has been staying with his grandmother all summer. - Tom bütün yaz büyükannesi ile birlikte kalıyor.

bütün
continuum
bütün
overall
bütün
thorough
bütün
full

She got full marks by memorizing the whole lesson. - O, bütün dersi ezberleyerek tam not aldı.

My whole day was full of surprises. - Bütün günüm sürprizlerle doluydu.

bütün
all-out
bütün
entirely

You're not entirely wrong. - Sen bütünüyle hatalı değilsin.

Sami is still not entirely satisfied. - Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.

bütün
sum total
bütün
integral
bütün
integrate
bütün
omni-
bütün
entirety

Examine the question in its entirety. - Soruyu bütünü ile inceleyin.

We need to view this in its entirety. - Bütünüyle bunu incelememiz gerekiyor.

bütün
all the
bütün
total

Have you been totally honest with me? - Bana karşı bütünüyle dürüst müydün?

A totally ordered set is often called a chain. - Bütünüyle sipariş edilmiş bir takıma çoğunlukla bir zincir denilir.

bütün
aggregate
bütün
holo-
bütün
out and out
bütün
totality
bütün
(a) whole, (a) totality
bütün
total, sum
bütün
whole, entire, total; all
bütün
clear
bütün
unbroken
bütün
round

He works hard all the year round. - Bütün yıl çok sıkı çalışır.

It's warm here all the year round. - Burada bütün yıl boyunca hava sıcak.

bütün
solid
bütün
undivided
bütün
(before plural form) all
bütün
omni
bütün
all over the

The life of Lincoln is read by children all over the world. - Lincoln'un hayatı bütün dünyada çocuklar tarafından okunur.

There was peace all over the world. - Bütün dünyada barış vardı.

bütün
one and only
bütün
whole, entire, total, complete
bütün
holo
bütün
large (bill, money)
bütün
complement
bütün
all out
bütün
unbroken, undivided
bütün
the whole

Every Saturday we clean the whole house. - Her cumartesi bütün evi temizleriz.

Will he eat the whole cake? - Bütün pastayı yiyecek mi?

bütün
sheer
bütün
allout
bütün
outright
bütün
teetotal
bütün
integer
bütün
aipha
bütün
monolithic
bütün
{i} ensemble
Турецкий язык - Турецкий язык

Определение bütünleşmiş в Турецкий язык Турецкий язык словарь

Bütün
pan
bütün
Eksiksiz, tam; parçalanmamış
bütün
Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi, bütünü
bütün
Birlik, tamlık: "Şiirde bir bütünün lüzumuna inananlar bile mısralar arasında birtakım aralıklar kabul eder."- O. V. Kanık
bütün
Birlik, tamlık
bütün
Parçalanmamış
bütün
Eksiksiz, tam: "Güller bütün güller bu sabah / Bir ağızdan şarkı söyler gibi açıyor her bahçede."- N. Cumalı. Çok sayıdaki varlık ve nesnelerin hepsi: "Bütün civar köylerde onu sevmeyen yoktu."- Y. K. Karaosmanoğlu
bütün
Ufaklık, bozukluk olmayan (para)
bütünleşmiş
Избранное