The manager reprimanded the man by pounding on the table.
- Müdür masaya vurarak adamı azarladı.
James had a great fear of making mistakes in class and being reprimanded.
- James derste hatalar yapmaktan ve azarlanmaktan çok korkardı.
He took it for an implied rebuke.
- Anlaşilan onu bir azarlama zannetti.
I gave it up after my father had given me a good scolding.
- Babam beni iyi bir azarladıktan sonra ondan vazgeçtim.
I was scolded by my mother for being lazy.
- Tembel olduğum için annem tarafından azarlandım.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.
The teacher lost his job because he cruelly berated students who made mistakes.
- Öğretmen işini kaybetti çünkü hata yapan öğrencileri acımasızca azarladı.
I was not scolding you.
- Ben seni azarlamıyordum.
When she was late, I felt like scolding her, but I held my tongue.
- O geç kaldığında canım onu azarlamak istedi ama dilimi tuttum.
My mother-in-law never passes up an opportunity to upbraid me over my decision to go into business for myself.
- Kayınvalidem kendim için işe gitme kararım üzerinden beni azarlama fırsatını asla kaçırmaz.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.
Mary chided Tom for spending so much time on Tatoeba.
- Mary Tom'u Tatoeba'da çok zaman harcadığı için azarladı.