I've got a flight back to Boston booked for this evening.
- Bu akşam için ayrılmış Boston'a bir geri uçuşum var.
I'm sorry, today is fully booked.
- Üzgünüm, bugün tamamen ayrılmış.
This table is reserved.
- Bu tablo ayrılmıştır.
Are there reserved seats?
- Ayrılmış koltuklar var mı?
No nation can exist completely isolated from others.
- Hiçbir ulus diğerlerinden tamamen ayrılmış olamaz.
Sami attended a segregated school.
- Sami ayrılmış bir okula gitti.
This book is divided into four parts.
- Bu kitap dört bölüme ayrılmıştır.
The city is divided into ten administrative districts.
- Kent, on idari bölgeye ayrılmıştır.
Sami and Layla had already separated.
- Sami ve Leyla çoktan ayrılmıştı.
They were separated into two groups.
- Onlar iki gruba ayrılmıştı.
Allocate a room for research purposes.
- Araştırma amaçları için bir oda ayırın.
We must be able to differentiate between objects and situations.
- Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.
Our teacher separated us into two groups.
- Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
We must separate politics from religion.
- Siyaseti dinden ayırmalıyız.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
After ten years as business partners, they decided to part ways.
- İş ortakları olarak on yıl sonra, yollarını ayırmaya karar verdiler.
I will love you for better for worse till death us do part.
- Ölüm bizi ayırana kadar iyi ve kötü günde seni seveceğim.
I didn't detach them.
- Ben onları ayırmadım.
We should have phoned ahead and reserved a table.
- Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
We ought to have phoned ahead and reserved a table.
- Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.
Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
I removed her number after severing our friendship.
- Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.
I'm not disconnecting their printers.
- Onların yazıcılarını ayırmıyorum.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
I'd like to reserve a seat on this train.
- Bu trende yer ayırtmak istiyorum.
I reserved my hotel room three weeks in advance.
- Otel odamı üç hafta önceden ayırttım.
Subtle differences in tone discriminate the original from the copy.
- Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.
Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
- Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
Tom has time to spare.
- Tom'un ayıracak zamanı vardı.
English is one language separating two nations.
- İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.
Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't?
- Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?
The policeman separated the two men who were fighting.
- Polis kavga eden iki adamı ayırdı.
Our teacher separated us into two groups.
- Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.
Dan disconnected Linda from her respirator.
- Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.
Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK?
- Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.
They earmarked enough money for research work.
- Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.
We dissected a frog to examine its internal organs.
- Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.
These machines are distinguished by particularly high-quality workmanship.
- Bu makineler, özellikle yüksek kaliteli işçilik ile ayırt edilir.
The original and the copy are easily distinguished.
- Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.