They wore identical dresses.
- Onlar aynı elbiseleri giydiler.
Although the conditions are slightly different, the result of our experiment was identical with Robinson's.
- Şartlar hafifçe farklı olmasına rağmen, bizim deneyin sonucu Robinson'unki ile aynı.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
The man drove his car at a uniform speed.
- Adam arabasını aynı hızda sürdü.
All of the students have to wear the same uniform.
- Öğrencilerin hepsi aynı üniformayı giymek zorundadırlar.
We treat all visitors alike.
- Biz bütün ziyaretçilere aynı davranırız.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.
- Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar.
A person's heart is approximately the same size as their fist.
- Bir insanın kalbi, yaklaşık olarak yumruğuyla aynı boyuttadır.
When I grow up, I want to be just like you.
- Büyüyünce aynı senin gibi olmak istiyorum.
Tom has a beard just like his father, grandfathers and brothers do.
- Tom aynı babası, büyükbabaları ve kardeşleri gibi bir sakala sahip.
I'm sorry, I'll pay you back in kind.
- Özür dilerim. Aynı şekilde sana geri ödeyeceğim.
The rebels did not only take hostages, but also set the entire village on fire.
- İsyancılar sadece rehine almadılar, aynı zamanda tüm köyü ateşe verdiler.
Computers almost always have the same price. Maybe the prices are set according to the customers' buying ability.
- Bilgisayarlar neredeyse her zaman aynı fiyata sahiptir. Belki fiyatlar müşterinin satın alma yeteneğine göre belirlenir.
Tom clicked on the thumbnail so he could see a larger version of the same image.
- Tom aynı görüntünün daha büyük versiyonunu görebilsin diye minyatür çizim üzerine tıkladı.
Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.
That's impossible. I must disagree with you. It's very much possible.
- O imkansız. Seninle aynı fikirde olmamalıyım. Bu çok mümkün.
Going to Europe is very exciting, but also scary.
- Avrupa'ya gitmek çok heyecan verici ama aynı zamanda korkutucu.
This is the same type of camera as the one I lost.
- Bu kaybettiğim kamera ile aynı tip kamera.
We are all one on that point.
- Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
Sami and his identical twin, Farid, dressed identically.
- Sami ve tek yumurta ikizi Ferit, aynı şekilde giyiniyordu.
It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
- Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
It happened that she and I liked the same kind of music.
- O ve ben tesadüfen aynı tür müziği seviyoruz.
You have made the very same mistake again.
- Aynı hatayı tekrar yaptın.
I was just saying the very same thing to John.
- Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.
These pencils might look alike but they're not the same.
- Bu kalemler benzeyebilir ama aynı değiller.
Tom is equally guilty.
- Tom aynı derecede suçludur.
Both are equally plausible.
- Her ikisi de aynı derecede makul.
Tom looks almost identical to him.
- Tom neredeyse onunla aynı görünüyor.
They wore identical dresses.
- Onlar aynı elbiseleri giydiler.
Tom and Mary even talk about the same things.
- Tom ve Mary aynı şeyler hakkında bile konuşuyorlar.
Even if all agree, all can be wrong.
- Herkes aynı fikirde olsa bile, hepsi hatalı olabilir.
In a similar situation, I'd do the same.
- Benzer bir durumda, aynı şeyi yaparım.
We too have a similar approach.
- Aynı yaklaşımı biz de sürdürüyoruz.