İlk bakışta Bay Jones'u tanıdım.
- Ich habe Herrn Jones auf den ersten Blick erkannt.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- She fell in love with him at first sight.
İlk görüşte ona âşık oldu.
- He fell in love with her at first sight.
Dış görünüşte bir sümsük gibi görünüyor. Fakat özünde onu zorlu bir delege yapan sağlam bir iradesi var.
- He seems like a softy on the surface, but at the core he's got an iron will that makes him an extremely tough negotiator.
Bu sorun görünüşte kolay gibi görünüyor ama o gerçekten zor.
- This problem seems to be easy on the surface, but it's really difficult.
1. John is so honest that you can take his words at face value.
2. This store's advertisements are honest; take them at face value.
İlk bakışta Bay Jones'u tanıdım.
- I recognized Mr Jones at first glance.
Şimdi görüyorum ki, ilk bakışta cümleyi yanlış anlamışım.
- Now I see that I misunderstood the sentence at first glance.
Love at first sight.
Tom Mary ile bir partide tanıştı, ve o ilk görüşte aşktı.
- Tom met Mary at a party, and it was love at first sight.
Adam ilk görüşte âşık oldu.
- The man fell in love at first sight.
İlk bakışta görülebilenden daha çok ortak yönümüz var.
- We have more in common than can be seen at first sight.
Sorun ilk bakışta göründüğü gibi kadar basit değildir.
- The problem is not as simple as it might seem at first sight.
Can you tell barley from wheat at first sight?
- Kannst du Gerste und Weizen auf den ersten Blick unterscheiden?
He fell in love with her at first sight.
- Er hat sich auf den ersten Blick in sie verliebt.