ateşlendirme

listen to the pronunciation of ateşlendirme
Турецкий язык - Английский Язык

Определение ateşlendirme в Турецкий язык Английский Язык словарь

ateş
fever

You have a little fever today, don't you? - Senin bugün biraz ateşin var, değil mi?

They took him to the hospital for his fever. - Ateşi için onu hastaneye götürdüler.

Ateş
(isim) Fire

Where there's smoke there's fire. - Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.

Animals are afraid of fire. - Hayvanlar ateşten korkar.

ateş
fire; fever, temperature; ardour, zeal, fervour; gunfire, discharge; light
ateş
{i} temperature

I have a high temperature. - Benim yüksek ateşim var.

I think she is sick. She has a temperature. - Sanırım o hasta. Onun ateşi var.

ateş
light

Though it was cold, he didn't light the fire. - O, soğuk olmasına rağmen ateşi yakmadı.

Tom ran out of matches so he couldn't light the fire. - Tom tüm kibriti tüketti bu yüzden ateşi yakamadı.

ateş
fervor
ateş
shoot

Tom didn't shoot anybody. - Tom herhangi birine ateş etmedi.

Tom didn't have the guts to shoot Mary. - Tom'un Mary'ye ateş edecek cesareti yoktu.

ateş
shooting

This is the police. Would you mind coming down to the station? W-why? You can't think it's not a crime to go shooting guns off in the middle of town?! - Ben polis. Karakola kadar gelir misiniz? N-neden? Kasabanın ortasında tabancayla ateş etmeye gitmenin bir suç olmadığını düşünemiyor musun?!

Tom started shooting. - Tom ateş etmeye başladı.

ateş
element

The four basic elements are Earth, Air, Fire and Water. - Dört temel öge toprak, hava ateş ve sudur.

According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood. - Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.

ateşlendirmek
enliven
ateş
blaze
ateş
ardour
ateş
flame

She gave herself to flames of love. - O kendini aşk ateşinin kollarına bıraktı.

The car turned over and burst into flames. - Araba devrildi ve ateş aldı.

ateş
glow

A bright fire was glowing in the old-fashioned Waterloo stove. - Eski moda Waterloo sobasında parlak bir ateş parlıyordu.

You could see the glow of the fire for miles. - Ateşin parıltısını millerce görebildiniz.

ateş
gunfire

The police came as soon as they heard the gunfire. - Polis silah ateşini duyar duymaz geldi.

They were exposed to the enemy's gunfire. - Düşmanın ateşine maruz bırakıldılar.

ateş
fervency
ateşlendirmek
fire
ateşlendirmek
windfall
Ateş
(Tıp) ignis
Ateş
(Diş Hekimliği) pyrexia fever
ateş
(Askeriye) Fire!
ateş
danger; catastrophe
ateş
blaze; heat
ateş
a light (for a cigarette)
ateş
gunfire; artillery fire
ateş
pyro
ateş
zeal, ardor, fervor, vehemence
ateş
fever, temperature
ateş
temperature; mettle
ateş
flush

Do you have a fever? You look flushed. - Ateşin var mı? Kızarmış görünüyorsun.

ateş
vivacity, exuberance
ateş
{i} heat

Tom and Mary were in the middle of a heated argument when John walked into the room. - John odaya girdiğinde Tom ve Marry ateşli bir tartışmanın ortasındaydı.

Tom had a heated argument with Mary. - Tom'un Mary ile ateşli bir tartışması vardı.

ateş
ardor
ateş
{i} discharge
ateş
pyrexia
ateş
{i} mettle
ateşlendirmek
to make (someone) feverish
ateşlendirmek
to aggravate, stir up (trouble)
ateşlendirmek
to enliven
Турецкий язык - Турецкий язык
Ateşlendirmek işi
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hayvanın çevik, hareketli ve oynak olması
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Yangın
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Harb, savaş.Ateş unsuru, kâinatın bütün kısımlarını istilâ etmiş pek büyük bir unsurdur. Bir damar gibi kâinatın yaratılışından başlayarak her tarafa dalbudak salıp gelen şu şecere-i nâriyeye nazar-ı hikmetle dikkat edilirse, bu şecerenin başında, yani sonunda büyük bir meyvenin bulunduğu anlaşılır. Evet, toprağın iç
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Gözyaşı
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hiddet, gazab, şiddet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Hastalık
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) Kızgınlık, hararet
ATEŞ
(Osmanlı Dönemi) f. Odun vs. gibi maddelerin yanmasından hasıl olan hâl. Od, nâr
Ateş
od
Ateş
hov
Ateş
(Osmanlı Dönemi) SAM
Ateş
cız
Ateş
kor
Ateş
zer
Ateş
(Hukuk) NAR
ateş
Kırmızı, alev renginde olan. Öfke, hırs, hınç: "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı."- T. Buğra
ateş
Evlat acısı bu ..."- H. R. Gürpınar
ateş
Tutuşmuş olan cisim
ateş
Büyük üzüntü, acı: "İçimin ateşi hiç küllenmedi
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od
ateş
Patlayıcı silahların atılması
ateş
Kırmızı, alev renginde olan
ateş
Coşkunluk
ateş
Vücut ısısı: "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi."- S. F. Abasıyanık
ateş
Coşkunluk: "Nejat Efendinin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu."- H. E. Adıvar
ateş
Öfke, hırs, hınç
ateş
Tehlike, felaket
ateş
Isıtma veya pişirme için kullanılan yer veya araç
ateş
Büyük üzüntü, acı
ateş
Seneler geçtikçe daha alevleniyor
ateş
Vücut ısısı
ateş
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
ateş
(Osmanlı Dönemi) nâr
ateşlendirmek
Coşturmak, kışkırtmak, şiddetlendirmek
ateşlendirme
Избранное